Wooyoung
"Sen bu stüdyoya kayıtlı bile değilsin. Evet ihtiyacımız vardı ama artık yok, uzatma." diye tersledim Chan'ı. Hongjoong yaptığım ani çıkışla kolumu sıkıp sözü aldı.
"Wooyoung o şekilde demek istemedi. Menejerimiz stüdyo dış-"
"Anladım Hongjoong." deyip Hongjoong'un sözünü kesti. Kafeteryada durmuş konuşuyorduk ve Chan'la aramızda 4 adımlık mesafe vardı.
O mesafeyi kapatıp burnumun dibine kadar geldi.
"Senin rezil oluşunu izlemek daha eğlenceli olacak." dedi ve geri çekildi. Ardından gülümseyip Hongjoong'la vedalaştıktan sonra kafeteryadan çıktı. Sinirle dışarı bir nefes verdim.
"Bu kendini ne sanıyor?" diye söylendim masalardan birine oturup. Gerçekten iki günde sinirlerimi bu kadar zıplatmayı başarabilen tek insan olabilirdi. Bende onu gördüğüm yerde boğma isteği uyandırıyordu.
"Biraz ayıp oldu ona da, anlamaya çalışsan?" deyip elini omzuma koydu Hongjoong. Tabii Hongjoong, Chan'ın San'ın eski sevgilisi olduğunu, onları resmen iç içe yakaladığımı falan bilmiyordu.
Aklıma ona sarılışı gelince öfkem daha da arttı. Kendimi sakinleştirmek adına derin nefesler alıp verdim.
"Kahve alacağım, ister misin?" diye sordum masadan kalkıp. Hongjoong başını olumsuz anlamda sallayıp telefonunu çıkardı ve onunla ilgilenmeye başladı. Ben de gidip otomattan kendime Americano aldım.
Geri döndüğümde Hongjoong telefonla konuşuyordu.
"Tamam, ona da söylerim... Neredeyiz
demiştin?... Tamam geliyoruz." deyip ayağa kalktı. Beni görünce yutkundu ve iki kolumdan tuttu. Aldığım kahveyi masanın üstüne bırakıp tüm dikkatimi ona verdim. Ne oldu dercesine kaşlarımı kaldırdığımda sonunda konuştu."Öncelikle, büyük bir şey değilmiş o yüzden sakin ol. Sadece bir burkulma. Tamam mı?" dediğinde dediklerinden tek kelime anlamamıştım ama o diyeceklerini özenle seçiyor gibiydi.
"Anlamadım?" dedim içimde kötü bir his olmasına rağmen sakin olduğumu düşünmesi için normal ses tonumda.
"San, provada düşüp ayağını incitmiş. Hastaneye gidiyorlarmış sanırım." dedi dudaklarını ısırarak. Hongjoong'un tutuşundan kurtularak hızla kafeteryanın çıkışına ilerledim. Onun da peşimden gelmesi çok uzun sürmedi. Sağ taraftaki merdivenlerden çıkıp girişin oradaki koridora geldiğimdeyse gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu.
San, Chan'ın kucağındaydı? Çok fazla ağlıyordu ve kollarını onun boynuna dolamıştı? Bacağından yere kanlar damlıyordu?
Ne hissedeceğimi şaşırdığım sırada kaldığım donla beraber Chan'la göz göze geldik.
Tanrı şahidim olsun ki bana yarım ağız sırttı. San kucağında hüngür hüngür ağlarken o herif bana sırıttı.
Yanaklarımın içini dişleyerek onlara doğru büyük adımlarla ilerledim. Chan şu an umrumda bile değildi, tek gördüğüm San'dı. Gözüm başka hiçbir şeyi görmedi.
Karşılarında dururken geçmelerine izin vermediğimden onlar da durdu.
San ne olduğuna bakmak için kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Ağlaması çoğaldı ve kollarını hızla bana doğru uzattı.
Chan'a uzanıp San'ı kendi kucağıma aldım ve arkalarındaki Yunho'ya sinirli bir bakış attım.
Onları çok da umursamayarak bu sefer de stüdyonun girişine acele adımlarla ilerledim. San'ın her hıçkırığında içimden bir parça kopuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance partner/woosan ♤
FanficO gün kaçtığım ve devamında her gün onu kapıdan izlediğim çocuğun bugün karşısına çıkıyordum. Buraya gelmesi an meselesiydi. Bunu kolumdaki saate bakarak söyleyebilirdim. Acaba o da benim yaptığım gibi beni dans ederken izleyecek miydi? Hakkımda ne...