don't leave by my side

2.5K 259 208
                                    

Wooyoung

Çalan telefonun ekranına gözlerimi diktim. 

Bana kızgın mıydı, kırılmış mıydı, kendini benim için çok hırpalamış mıydı? Yoksa hayatına kaldığı yerden devam edip hiçbir şey olmamış gibi mi davranmıştı?

Açarsam ne diyecektim ki, aramızdaki şeyin büyümesinden ve sonrasında seni kaybetmekten korktum mu?

Seni hayatıma alıp bütün karanlığıma çekmek istemedim, bana acımanı, benim için üzülmeni istemedim mi?

Daha ilerisine gitmek istediğimi ama bunu yapacak cesaretim olmadığını mı?

Ne diyecektim San? Hangisini kabul ederdin ki?

Seni hak etmiyordum işte. Sen yüzündeki tebessümünle, yanaklarındaki gamzelerinle, güldüğünde kısılan gözlerinle güzeldin.

Benim için gözyaşı dökmene kalbim dayanır mı sanıyorsun?

Telefon çalmayı kesince cevapsız arama bildirimi düştü.

Ayağa kalktım ve sinirle saçlarımı çekiştirdim. Odanın içinde bir sağa bir sola yürüyordum.

Yine yapamadım işte. Yine korkaklığım yüzünden, geçmişim yüzünden geleceğimi  kaçırmıştım.

Yine bir şeyleri berbat eden bendim. Hep bendim.

Ama bu sefer buna izin vermeyecektim. Ellerimi saçımdan çekip banyoya gittim ve lavaboda yüzümü yıkadım. Aynadan kendime baktığımda doğru düzgün uyuyamadığımdan kan çanağı olan gözlerimi gördüm.

Bu sefer kendimden tiksinip gözlerimi çekmedim. İnatla baktım kendi yarattığım görüntüme.

Bunu yapan bendim. Bunu düzeltebilecek olan da bendim.

Artık bir şeylerden kaçmayı değil onların üzerine gitmeyi aklıma kazıyıp banyodan çıktım.

Üzerime portmantodan aldığım ceketi geçirip evden çıktım. Cebime attığım telefonumu çıkarıp mesajlara girdim.

Yunho'nun attığı konumdan nereye gitmem gerektiğini öğrendim. Ve ona mesaj attım.

"Geliyorum. Geldiğimde orada olma."

Şu anki halimle bir de Yunho'nun yüzünü görmeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum. Yunho'nun geçmişte yaptığı hataları telafi etmek için çabaladığının farkındaydım ama bana geçmişimi hatırlatan insanlarla karşılaşmak istemiyordum şu anda.

Nasıl geldiğimi anlamadığım kapının önünde derin bir nefes alıp kendimi olacaklara hazırladım. Elimi zile basmadan birkaç kere geri kendime çeksem de son kez cesaretimi toplayıp zile basmıştım.

Çok değil bir on saniye falan sonra kapıyı açtıktan sonra kendime olan nefretim büyüdü.

Perişan halde gözüküyordu. Gözleri şişmiş; yanakları, burnu kızarmıştı. Saçları dağınıktı. Onu bu hale getirenin ben olduğumu bilmek kendimi on kat daha kötü hissetmemi sağlıyordu.

Beni görünce tekrar gözleri doldu.

"W-Wooyoung?" dedi. Kapıdan dışarı bir adım atıp elini yanağıma koydu. Elinin üstüne elimi koydum ve kafamı eline yasladım.

"G-Gerçekten sensin." dedi. "Sen gerçekten buradasın, d-değil mi?" Onu kolundan tutup kendime çektim ve sıkıca sarıldım. Saçlarını okşadım. Göğsümde hıçkıra hıçkıra ağlayan çocuk, yutkunmamı, nefes almamı zorlaştırıyordu.

dance partner/woosan ♤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin