i wish you were here

2.6K 260 168
                                    

San

Bugün de tıpkı önceki günler gibi belki buraya uğrar umuduyla geldiğim stüdyodan hayal kırıklığı ile ayrıldım. Yerdeki taşlara vura vura yürüyordum caddede. 

O günden sonra üç hafta geçmişti. Birbirimizden haber alamadığımız koca bir üç hafta. Bu üç haftada kendimi yaşlanmış hissediyordum. Hayal kırıklığına uğramıştım dürüst olmak gerekirse. Ben onu bu tür bir temas için zorlamamıştım, aynı şekilde o da beni zorlamamıştı. İkimiz de o an öyle olmasını istediğimiz için olmuştu. O gün heyecanlandığını, belki de utandığını düşünüp beni orada bırakmasına aldırmamıştım. Ama şimdi aklımda dönüp duran düşünceler sürekli beni bunalıma itiyordu.

Onu görmek istediğime emin miydim?

O anları paylaştıktan sonra beni orada bırakıp gitmiş ardındansa ne arayıp ne mesaj atmış biriyle..

Her gün, her gece akıttığım gözyaşlarıma değer miydin Wooyoung?

Sokağın ortasında, insanların önünde, onların bana acımalarına sebep olmuşken...

Ben cevabı biliyordum,

Değerdin.

Sensiz geçen günlerimde onlarca şeyin farkına varmıştım ve bunlardan biri de seni deli gibi hoşlanıyor  olduğum gerçeğiydi.

Dolan gözlerimi sıkıca kapatıp gözyaşlarımın akmasına izin verdim.

Bir kez daha. Bir kez daha beni böyle sokak ortasında ağlatıyordu. Yine de gelse, özür dilese, onu affederdim.

Bu yüzden gelmesini diledim.

Adımlarım ne kadar geriye gitse de artık bana cehennem gibi gelen evime vardığımda moralim daha da bozuldu. Burada düşüncelerimle yalnız kaldıkça kendimi daha kötü hissediyordum.

Sadece ben vardım, ben ve düşüncelerim, düşüncelerimdeki sen.

Başbaşa sayılırdık aslında.

Kapıdan girdiğim gibi çantamı bir kenara fırlattım ve ceketimi çıkardım. Havalar bile Wooyoung gittiğinden beri bozuktu.

Üstümü değiştirmeye tenezzül etmeden mutfağa girdim. Stüdyoda belki benden sonra gelir diye bütün günümü geçiriyordum. Ve her akşam eve dönüp aynı ritüelleri uyguluyordum. En son ne zaman gün ışığını gördüğümü bile hatırlamıyordum. Sabah çıkıp akşam geliyordum eve. Stüdyodaki odamızda cam yoktu. Bütün duvarlar aynayla kaplıydı.

Derin bir nefes verip buzdolabından bir kutu bira aldım.

Canım yemek yemek istemiyordu. Yesem de çok az sabahları atıştırıyordum. Bu yüzden çok kilo vermiştim. Yarım yamalak uyuyordum, gözlerim ağlamaktan şişiyordu. Zaten kısıklardı, dış dünyayla iletişimimin kopmasına son bir cm falan kalmıştı.

Yine de o, beni bu halimle de beğenirdi değil mi?

Elimdeki birayla odama ilerleyip oradaki terasa çıktım. Dün de burada uyumuştum. İçeride sanki duvarlar üstüme üstüme gelmişti. Temiz hava çarpıyordu, biraz alkolle beraber çok kolay mayıştırıyordu beni.

Kenardaki pufu biraz ortaya getirip ona oturdum ve gökyüzünü izlemeye başladım.

Yıldızları seyrettim bir süre. Neyi yanlış yaptığımı düşündüm. Biraz hızlı geliştiğinin farkındaydım olayların ama geçmişi değiştirme gibi bir şansım yoktu. Eğer erken olduğunu düşünüyorsak mesafe koymak yerine birbirimizi tanımaya çalışmamız daha mantıklı olmaz mıydı?

dance partner/woosan ♤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin