Bölüm 11

2.6K 124 4
                                    


          Sabah uyandığımda yine evde yalnızım. Normalde çok derin uykular uyuyamayan, her tıkırtıya uyanan ben, nasıl oluyor da onun evden çıktığını duyamıyorum iki sabahtır hiç anlayamıyorum. Geceyi geçirdiğim koltukta, bütün bir gece boyunca hareketsiz kalmaktan kas kastı kesilen vücudum yüzünden biraz zorlanarak doğruluyorum. Karnımdan yükselen büyük bir günaydın gurultusu, sabah ilk iş olarak, dün sabahtan beri hiçbir şey yemediğimi hatırlatıyor bana. Tutulan bedenimi biraz esnettikten sonra yiyecek bir şeyler bulmayı umarak mutfağa geçiyorum ve orada beni hazır bekleyen kahvaltı masası, dünkünden çok daha fazla miktarda bir para ve bir not buluyorum. Kâğıdı elime alıp, yüzümde yayılan ve engel olamadığım bir gülümseme eşliğinde okumaya başlıyorum.

''Günaydın. Bir kaç ay boyunca aynı kıyafetleri giyemezsin değil mi:) Biraz alışveriş yap ama kendini çok yorma. Eve geldiğimde ağlayan değil,gülen bir ev arkadaşı bulmayı istiyorum. Bu arada anahtarlıkta yedek anahtar var,kapıda kalma hava soğuk hasta olursun. 

Güzel bir gün geçirmen dileğiyle..''

''Güzel bir gün olacağımdan hiçbir şüphem yok.'' Diye mırıldanıyorum kendi kendime. Bu not, beni hazır bekleyen bu kahvaltı masası dün gece verdiğim ondan uzak durma ve bu evden biran önce ayrılma kararımı bir kez daha sorgulatıyor bana. 

      Güne böyle güzel bir başlangıç yapmanın sebep olduğu mutluluk sayesinde yediklerim bile daha lezzetli geliyor damağıma. Tadını çıkararak ettiğim bir kahvaltının ardından, evden çıkarken bir daha bu eve dönmeme fikrinin ne kadar korkutucu olduğu düşüncesi ele geçiyor zihnimi. Bu can sıkıcı fikirden uzaklaşabilmek umuduyla bugün neler alacağım düşüncesine sığınıyorum. Bunu yaparkende kendi zevkimden ziyade Güven’in beğeneceğini düşündüğüm şeyler geliyor aklıma. Her nedense bir kaç parça kumaşın, bir insan üzerinde bırakacağım etkiyi değiştirebileceğine inanıyorum o günlerde. Elim mağazadaki çeşit çeşit elbiselere, eteklere gidiyor hep, en son ne zaman elbise giymiştim onu bile hatırlayamazken hem de. 

       Günlük olarak kullanabileceğimi düşündüğüm boğazlıklı, uzun ancak eteğinin iki tarafında da derin yırtmaçları olan kemik rengi triko bir elbise alıyorum önce elime, birkaç etek, pantolon, kazak ve gömlek. Deneme kabinine giderken elim kolum tamamen doluyor. Hepsini teker teker deniyorum, insanların alışveriş yapmayı neden bu kadar sevdiğini anlayabiliyorum artık. Aldığım kıyafetlerle dolan alışveriş çantaları, taşımakta zorlanacağım kadar ağır ancak bu ağırlık bir şekilde kendimi iyi hissettiriyor bana, hayatımda ilk defa taşımaktan şikayetçi olmadığım bir yüküm olduğunu düşünüyorum. Hiç bir zaman benimle iyi ilişkileri olmayan paranın sahibi olmak ve onu, kendim için harcamak güçlü olduğum ilizyonunu yaratıyor bende; paketler ağırlaştıkça daha da güçlendiğimi hissediyorum.

       Bu gece, Güven’e benim için yaptığı her şey için güzel bir teşekkür borçluyum; olabildiğim en güzel halimle, yapabildiğim en güzel yemekleri koymak istiyorum önüne, ne kadar orijinal bir fikir diye dalga geçmeyi de ihmal etmiyorum kendimle ama Güven’le tanıştığımdan beri yaşadığım birçok ilk var, romantik bir yemekte bunlardan biri olacak. Murat'la böyle şeylere ayıracak bir paramız hiç olmamıştı;  olsaydı bile Murat böyle sürprizleri hak edecek hiçbir şey yapmamıştı bugüne kadar. Güven, benim bile aklıma gelmeyecek şeyleri benim için düşünüyordu. Aynı kıyafetlerle aylar geçiremeyeceğimi o düşünmüştü benim için mesela; yetişmesi gereken bir işi olmasına rağmen sabahları bana kahvaltı hazırlamayı ihmal etmeyecek kadar da düşünceliydi üstelik; eğer bu sabah anahtarı hatırlatmasa...

''Ahh anahtar ya.'' 

      Ansızın gelen bu anahtarı yanıma almadığım farkındalığı, etrafımda insanlar olduğunu unutturuyor bana, ağzımdan feryat edercesine çıkan bu sözcükler etrafımdaki herkesin başını, bana doğru döndürmesine neden oluyor. Bu meraklı bakışlara, utancımı örtmeye çabalayarak bir gülümsemeyle yanıt veriyorum. Herkes kendi işine dönünce, ben de kendime kızmaya kaldığım yerden devam ediyorum. Anahtar, tabi insanın bu yaşa kadar doğru düzgün bir evi, yuvası olmayınca anahtar gibi bir nesnenin varlığına da alışamıyor demek ki. Kaçan keyfim ve mağaza mağaza gezmeye alışık olmayan ayaklarımın yorgunluktan isyan etmesi üzerine Güven’in eve dünkü gibi erken geldiğini umarak tutuyorum evin yolunu. 

Hayatımın Teklifi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin