1.0

1K 123 103
                                    


Mark içeri girip gözden kaybolduğunda bende hemen peşinden ilerlemiştim fakat iki büyük engelle karşılaşmıştım. Korumalar.

"Bu saatte giriş yasak. Gece gel."

Söylediği sözlerle kaşlarımı çatmıştım. Az önce Mark içeri girmişti. Ben neden giremiyordum?

Öğrendiklerimden sonra buraya girmek için fazla masum olduğumu anlamıştım.

Ağzımı açıp merakımı gidereceğim sırada omzuna konulan elle irkildim. Başımı çevirip elin sahibine baktığımda Jungkook olduğunu görmüştüm.

"Kız benimle."

Koruma "Buyrun efendim."deyip kenara çekilmişti. Jungkook Kore'nin en nüfuslu ailesine mensuptu ve soyadını kullanmaktan çekinmezdi. Bu özelliğinden ne kadar nefret etsemde bugün işe yaramıştı.

"Bunun bir tesadüf olduğuna inanacak kadar aptal değilim."diyerek ilerlemeye başladım.

"Değilsin sevgilim ve bu sana aşık olma nedenlerimden biri."

"Beni takip ettiğin anlamına geliyor o zaman."

"Aynen öyle."deyip elimden tutup yürümeye başlamıştı.

İlerledikçe içerinin ne kadar kalabalık olduğunu fark ediyordum. Saat yedi bile olmamışken bu kadar kalabalık olması şaşırtıcıydı. Burası Kore'nin en ünlü mekanlarından biriydi bu yüzden bu saatte bu kadar kalabalık diyerek kendimi avutabilirdim fakat içeride müzik bile çalmıyordu. Ve insanlar birer hapishane kaçkını gibiydiler. Elit tabakadan olmadıkları belliydi.

Jungkook'a baktığımda onunda benden bir farkının olmadığını, yabancı gözlerle etrafı incelediğini fark ettim.

"Jungkook burası nasıl bir yer böyle?"

"Tam da Kim Woo bin'lik bir yer Lisa. Hem senin burada ne işin var? Tanrım senin buraya tek başına girdiğini düşünmek bile istemiyorum."

"Mark'ı takip ettim. Bana annesinin kafesine gideceğini söyledi. Ve gördüğün gibi buranın kafeyle alakası yok."

Jungkook sinirle nefes alıp konuştu.

"Sen ve gereksiz derece fazla olan merakın. Ne diye takip ettin ki? Yalan söylediyse söyledi. Sana ilk kez yalan söylenilmiyor Lisa. Bir gün bu merakın başına çok büyük bela açacak!"

Sinirle elimi ondan kurtarıp konuşmaya başladım.

"En son bir şeyi merak etmeyip, aptal gibi yaşadığımda ben arkadaşımı kaybettim. Biraz da olsa merak edip bir şeyler öğrenseydim. Belki yaşıyor olurdu ya da katilini bulabilirdik! Ben de bu kadar acı çekmezdim."
Jungkook'un gözlerine baktığımda o gözlerde sevgiyi ve hüznü bir arada görmüştüm.

"Lisa başına bir şey gelmesin istiyorum anladın mı? Seni yanımdan bir saniye bile ayırmak istemiyorum güzelim."

"Bende senden ayrı kalmak istemiyorum." Sözlerimin hemen ardından Jungkook birkaç adımla yanıma yaklaşıp dudaklarıma küçük fakat beni alt üst edecek bir öpücük bahşetmişti.
Tanrım o an kalbimin eridiğini hissettim desem inanır mısınız? Bu öpücük bana susuzluğumu hatırlatmıştı. Onun dudaklarına olan susuzluğumu. Onu kendime çektim ve çöldeki bir bedevinin suyu içişi gibi kana kana baktım tadına. Alacağım karşılık gecikmemişti. Üst dudağı dolgun dudaklarımın arasındaydı. Öpüşü yoğun ve aşk doluydu.

O an ağlamak istedim kaybettiğimiz zamana, birbirimizi kırdığımız anlara, ayrı kaldığımız günlere ağlamak istedim. Onu çok seviyordum ve çok özlemiştim. Fakat bu özlem bitmişti artık. Bitecekti. Onu asla bırakmayacaktım. Benden sıkılsa, bırakmak istese bile onu bırakmayacaktım. Ben ona vurulmuştum.

BLOODY ROSE| ROSÈ  ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin