"Hadi uyan artık."
"Hyung bırak uyusun."
"Otele mi geldi sanki neden uyusun?" işittiğim sesler kulağımı tırmalarken gözlerimi açmadan doğrulmak istedim ama ensemdeki acı buna izin vermedi. Acıyla yüzümü buruşturup sert yatağa geri uzandım. Gözlerimi birde böyle açmayı denedim.
İlk görüşüm bulanıktı.Her şey cam mavisi gibi geldi gözüme.Gözlerimi kaşıyıp iyice açtıkça görüntü daha da netleşti. Karşımda parlak bir şekilde gülümseyen sarışın bir çocuk vardı hemen arkasında ise onun tam tersi yüz ifadesiyle sertçe bakan siyah saçlı biri.
Etrafıma bakmamı engelleyen acının kaynağına götürdüm elimi.Dün gece canlandı gözümde. Babamın doğum günüydü. Balkona çıkıp hava alıyordum daha sonra biri enseme vurarak beni bayıltmıştı. Ensemdeki elimi geri getirince elime koyu renkteki kanın bulaştığını fark ettim.
"Ah merak etme pansumanını yapacağız."dedi sarışın olan.
"Siz kimsiniz?"diye sordum korkarak yatakta en köşeye çekilmeye çalışırken. İkisi de soruma yanıt vermek yerine son bir bakış atıp odadan çıkıp gitmişlerdi.
Bu işte babamın parmağının olup olmadığını düşündüm. Dün gece sadece beş dakika balkona çıktığım için mi kızmıştı? Cezasını mı çekiyordum?Vücudumdaki her hücre ağrırken zorla da olsa kendimi yataktan attım. Hala uyuşuk olan ayaklarımı sürükleye sürükleye odadaki kapının önüne getirdim. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Sinirle kapıya yumruklar attım.
"Baba! Açın kapıyı! Baba senin burada olduğunu biliyorum!" deli gibi kapıyı yumrukluyordum.
Vücudum acı içinde kıvranırken ensem kendi acısını ayrı olarak belirtmek ister gibi zonkluyordu.Korkunun vermiş olduğu heyecan vardı bu da kalbimin hızlı hızlı atmasını sağlıyordu.
Eski, boyası dökülen odanın içine göz attım. Küçük bir pencere vardı. Belimin biraz üstündeydi.
Hala uyuşuk olan ayaklarımı yataktan destek alıp pencerenin yanına sürükledim.Burada daha fazla duramazdım. Bu oda beni boğuyordu. Kaçmam lazımdı.
Pencereden dışarı bakınca etrafta ağaçtan başka bir şey görmedim. Bulunduğum katta oldukça yukarıdaydı ki aşağı atlama fikrimden hızlı bir şekilde vazgeçtim.
"Yatağa otur." arkamdaki tok sese döndüm. Siyah saçlı ve odada uyandığımda ilk gördüğüm kişilerden farklı olarak daha esmer olan biri karşımda dikiliyordu. Elinde ise bir pansuman çantası vardı. Kapıyı açtığını hiç fark etmemiştim bile.
Sözünü dinleyerek oturdum yatağa. Benden daha cılız olmasına rağmen bakışları beni ürkütmüştü. Sanki birazdan beline sakladığı Zigana tabancasını çıkarıp beynimden vuracakmış gibi.
"Arkanı dön." yine ikiletmeden dediğini yapıp arkamı dönerek yatağa oturdum. Arkamda kısa süren bir hareketlilik hissettim daha sonra esmer, ıslak bir pamukla enseme yumuşak vuruşlar yaptı.
"Babam mı beni buraya cezalandırmak için getirtti?" diye sordum yutkunarak. O ise işine devam etti."Baban kim?" o görmese bile kaşlarım havaya kalkmıştı.
"Jamais Vu markasının sahibi. Beni buraya getirten kişi." dedim. Gözlerim dolmuştu yine. Ama kesinlikle ensemdeki acıdan dolayı değildi.
"Senin burada olma nedenin baban değil." dedi. Arkamı dönüp yüzüne baktım. O ise ifadesiz yüzüyle karşılık veriyordu.
"Patronunuz Woo Jin değil mi?""Hayır." kaşlarımı çattım. Pansuman çantasını toplarken enseme yara bandı yapıştırdığını yeni fark etmiştim. Hala şaşkınlıkla ardına bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Gang / Taekook
FanfictionEsmer genç, kollarından tuttuğu hareketsiz bedeni ayağı kaldırırken nefes nefese kalmıştı. Ensesine cam şişeyle sertçe vurduğu bedenin düşündüğünden daha ağır oluşu onu şaşırtmıştı. Takım elbise içinde baygın olan genci tek başına arabaya kadar taş...