Jungkook;
"Byeol nerede?"diye yırtınsam da kimse beni takmıyordu. Antrenman odasındaydık ve gerçekten kendimi görünmez gibi hissetmeye başlıyordum.
"Hey Jeon,neden gelip benimle şınav çekmiyorsun?"diye çemkirdi Hoseok.
Ahh!
Pekala, Byeol de ben de iyileşmiştik.
O gün,yanağıma bırakılan buse ve omuzumda uyuya kalan kız ile birlikte dünyanın hala güzel bir yer olduğunu anlamıştım.
Kısacası kuşlar sadece sıçmıyor,bazen renkli tüylerini düşürüp size şans da getirebiliyorlardı.
Düşüncelerimden sıyrılıp Hoseok'un yanına geçtim.
"Tamam,hadi biraz ter atalım."
°•°•°
Sırılsıklam olan kıyafetlerimi atıp duşa girdim. Sıcak su hem beni hem de zorlanan kaslarımı rahatlatmıştı.
Kabinden çıktığımda ise, buz gibi bir hava dalgasıyla karşılaşmıştım.
Hızlıca giyinip hızlıca üs'ten ayrıldım.
Çalmaya başlayan telefonu açtım.
"Efendim Yeol-ah?"diyerek cevapladım.
"Parkın orada buluşalım,saat 5 'te."diyerek telefonu suratıma kapattı.
Harika. Hoşlandığım kız telefonu suratıma kapatıyor. Gerçekten harika.
Parkın oraya adımlamaya başladım. Buz gibi havada burnumun kızarmaya başladığını hissedebiliyordum.
Eylüldü bugün. Yazı hissettirmeyen Birkaç ay geçirmiştik. Cidden hava her daim soğuktu. Güneş yüzü görmemiştik doru düzgün.
Soğuk her yanımı sarmaya başlamıştı. Kapşonluma sokulup buluşacağımız parka ilerlemeyi sürdürdüm.
Kimsecikler yoktu etrafta. Bu havada buluşmayı akıl eden tek biz vardık sanırım.
Ortasında ördeklerin bulunduğu bir göl olan parka geldim. Doğrusunu söylemek gerekirse,burası hoşlandığınız kızla buluşmak isteyeceğiniz bir yer değildi.
Etrafta kimse yoktu. Her yer sisle kaplanmıştı. Güneş olmadığı ve yağmur bulutları her yeri kapladığı için hava boğucu ve kapalıydı.
Biraz sonra yağmur damlaları gökyüzünden firar etmeye başladı.
O kadar fazla yağıyordu ki kapşonumu örtsem bile saçlarım sırılsıklam olmuştu. Fakat o anda sisin arasından gelen ufak tefek kız aklımı başımdan almaya yetmişti.
Uzun saçları yağmurdan ıslanmıştı. Hiçbir işe yaramayacağını bildiği için kendini yağmur damlalarından korumaya yeltenmiyordu.
Üzerindeki ceket soğuğa pek dayanıklı değil gibi görünüyordu çünkü Byeol titreyip duruyordu.
Yanıma geldi. Karşımda dikildi. Ne söyleyeceğini düşünüyor gibiydi. Suratıma bakabilmek için kafasını yukarı kaldırdı.
O kadar tatlıydı ki ki şu an onu çekip öpebileceğimi biliyordum.
İri gözleri yüzümü incelemeye koyuldu. Hala tek bir kelime etmiyordu. Sonunda biraz daha yaklaştı bana. Gözlerini gözlerime dikmeden önce saatini kontrol etti.
Saat tam 5.23 olduğunda kafasını kaldırıp kelimelerin ağzından dökülmesine izin verdi.
"Doğum günün kutlu olsun,Jungkook-ah."
Narin sesi kulaklarıma ulaştığında gülümsememi durduramadım.
Aramızdaki birkaç santimi kapatıp onu kollarım arasına çektim. Minik ellerini omuzlarıma yerleştirdi.
"Sen,nereden öğrendin? Doğduğum saati."
"Hastanedeki dosyanı buldum. Bu sahte kimlikler harika. Doktor dahî olabiliyorum."
Heyecanla ve hızlıca konuştu,anlattı. O kadar güzeldi ki. Tam şu an yağmurda,kollarımda.
Ellerini omzumdan çekip boynuma doladı. Bol ceketimle yapabildiğim kadar sarmaya çalıştım onu. İki kişi sığmayı başarmıştık ki,ufak bedeniyle bu o kadar da zor değildi.
Sımsıkı sarıldığım kızdan başka hiçbir şey düşünemez olmuştum. Vücudumuzda gezinen soğuk damlalar artık beni üşümütmüyordu.
Ve fark ettim ki,bu kızla nerede olduğumun bir önemi yok. Şu kasvetli park umrumda değildi.
Byeol kollarımdaydı ve bu bana yeterdi.
Kafasını yasladığı omzumdan çekti ve kaldırdı. Çok yakındık,Çok fazla.
Eğilip daha da yaklaştım ona. Burunlarımız birbirine deyiyordu. Aklım bir karış havadaydı. Gözlerine bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Kalp atışlarımı duyabiliyor mu acaba diye düşündüm.
Birbirimize bakıyorduk. İkimiz de ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk. Dudaklarımız çok yakındı. Fakat o ince dudaklarını,dudağımın yan tarafına bastırmayı tercih etti.
Gözlerim kapanmıştı. Hissettiğim sıcaklık bütün bedenime yayılmıştı. Dudağımın kenarındaydı dudakları.
Bir şeylere isim vermeyi,netleştirmeyi sevmiyordu. O bilmek değil, inanmak istiyordu.
Sevgililer gibi öpüşmüyorduk,sevgili değildik biz. Fakat beni yanağımdan öpmesi yeterdi zaten bana. Beni sevmesi,değer vermesi.. Bir isme ihtiyacımız yoktu.
Geri çekildi. Bu kadar temas onu utandırmaya yetmişti. Ceketimin içinden çıktı. Hiçbir şey söyleyemedik. Yürümeye başladı.
Dönüp gülümsedi ve sisin içinde kayboldu.
O gün orada ne kadar kaldım hatırlamıyordum. Fakat aptal gölün bulunduğu bu park, artık benim için sadece aptal bir park değildi.
Burada öpmüştü yanağımı Byeol.
İşte on sekizinci yaş günü hediyem, sevdiğim kızın dudağımın kenarındaki sıcak dudaklarıydı.
°•°•°
Byeol kızımızın öpücüğü gri noktada.
Pekala bölümüz efenim işte hazır. Umarım beğenmişsinizdir faslını geçip sevgili Gguk beyimizin doğum gününü kutlamaya başlayım o zaman.
Çok duygusal konuşmalar yapamam ama 8 yaş küçük olsam da bu bebeğin ablası olduğuma eminim.
İyi ki doğmuşsun ne diyim,bu bölüm de senin için.
Fotoğrafın beneksiz halini medyada bulabilirsiniz bebeciklerim,beklettiysem affola ama dedim zaten Gguk'un doğum gününe denk getirmek istedim.
Ay ne uzun konuştum. Sağlıcakla kalın,hoşçakalın 🐳🧦
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisies•Jeon Jungkook
FanfictionKızın unicornlarla dolu rengarenk dünyası,yerini gri papatyaların ve umutsuzlukların olduğu bir gezegene bıraktı. •Papatyalar•