Keyifli okumalar, bol yorumlar.♠
Ellerin diyorum; tutunmak için değil de, tutulmak için sanki.
-Aytaç Ayna
Burak'tan
Aldığınız nefesin kıymetini bilecek kadar yaşadıysanız eğer en ufak bir şeyde şükrediyorken buluyorsunuz kendinizi. Ben aldığım nefesin kıymetini daha yedi yaşındayken bildim. Üzerimde yirmi üç nisanda giydiğim asker üniforması başımda babamın şapkası ve sol göğsümde onun fotoğrafı. Onca kalabalığın içinde yalnızdım o gün. Bir yanda güçlü durmaya çalışan ailem, akrabalarım, bir yanda daha babamın taburunda bile görmediğim sayıda çok asker... Herkes kendi içinde bir şeyler yaşarken ben de karşımda Türk Bayrağı'na sarılı tabuta bakıyordum.
Ağlamıyordum, ağlayamıyordum çünkü henüz gerçekliğin farkında değildim. Babamı kaybettiğimin farkında değildim. Bir şeyler yaşanıyordu, bir şeyler oluyordu ama ben sanki bir bulutun üzerinde olanları seyrediyordum. Her şey bir oyunmuş gibi geliyordu. Her şey bir Yirmi Üç Nisan gösterisi gibi geliyordu çünkü üzerime Yirmi Üç Nisan kıyafetim giydirilmişti. O gösterilerden tek bir farkı vardı; kimse gülmüyor aksine ağlıyorlardı. Ablamın okulda izlemeye gittiği piyeslerdeki gibi herkes ağlıyordu.
Kim derdi ki bir gün tozpembe hayatım kararacak ve benim kaderim bambaşka bir yöne meyledip bana başka başka kapılar aralayacak?
Olmuştu işte. Ben babasını şehit vermiş binlerce vatan evladından sadece biri olarak geçmiştim kader sayfalarına. O gün, cenaze günü, hiçbir şey anlamasamda çok kısa bir süre sonra, hiçbir art niyetleri olmayan arkadaşlarımdan öğrenmiştim gerçeği. Gecelerce görevden dönüp eve gelmesini beklediğim babamın aslında bir daha dönmeyeceğini onlardan öğrenmiştim. Öğretmenim bir yakınını kaybeden arkadaşımla konuşurken sınıftan biri atılmıştı hemen ortaya, öğretmenim Burak'ın da babası öldü.
Ben gerçeklerin en acısıyla yüzleşmiştim o gün. Babamı toprağa verdikten üç ay sonra. Hayatınızın tehlikeye girdiği o ilk anda başlıyorsunuz işte yalvarmaya, Allah'a. Sırtıma yediğim o kurşunun derin sızısıyla başlamıştım bende karşılık bulup bulmadığını bilmediğim dualarıma. Kendi canım için değildi asla. Onu koruyamamaktan, canının tehlikeye girmesindendi. İkinci kurşunda isabet ettiğinde bedenime bu sefer yakarışlara dönüşmüştü dualarım. Garantisi yoktu o çıkmazdan çıkıp çıkamayacağımın. Ben çıkamasam da Ceylan çıkmalıydı, çıkmak zorundaydı. Annesine bir söz vermiştim ve sözümü tutmalıydım.
Onun yolu çoktan yarıladığına inandığım o saniyelerde kendimi güç bela yerde sürünerek bir kuytuya çekip sırtımı kendimi siper ettiğim kayaya yasladım. Sırtımdaki yarayı göremiyordum ve ellerimle de ulaşabileceğim bir yerde değildi. Ellerimi karın boşluğuma atıp kanayan yarama baktım. Ama aslında kanayan yaram karnımdaki yara değildi. Benim büyük yaram çok daha başka bir yerdeydi ve ben onun ağzından kendi ismimi işittiğimde o yaram da hiç durmayacakmış gibi kanamaya başlamıştı.
Ceylan'ı göndermeme rağmen yine yanıma gelmesi işleri biraz daha çıkmaza soksada hala hayatta olduğu için mutluydum. ''Vur-vuruldun!'' dedi. Cılız çıkan sesi sol yanımda bir yerlerde bir kıpırtıya neden olsada şu an onu düşünebilecek bir halde değildim. ''Neden gitmedin? Sana git dedim! Neden gitmedin?'' Öfkem beni yine kendi tarafına çekerken kollarıma mani olamadım ve yaralarımın acısına inat onu göğsüme yasladım. Başı çenemin altında, kolları arkamda, bel boşluğumdaydı. ''Vuruldun!'' dedi yine aynı endişe ile. Yüreğimi hoplatan endişe ile. Gözlerim onun geldiği yöne kaydığında geri dönmesinin imkânı olmadığını fark ettim çünkü iyice abluka altına alınmıştık. ''Yaraların kanıyor.'' Bel boşluğumdaki eller sırtıma tırmandığında Ceylan başını gömdüğüm yerden kaldırdı. Ellerinin vücudumda bıraktığı soğukluğu iliklerime kadar hissederken onun benden uzaklaşmasının bende yarattığı etkinin şokundaydım. Ben ne ara ona bu kadar alışmıştım? Ne ara dokunuşlarının kaybolmasıyla titrer olmuştum? Ben ne ara bu kadar tutulmuştum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAHZA s o n d e m (TAMAMLANDI) #wattys2020
General Fiction-Wattys 2020 Romantizm Kazananı- Adamın üzerimdeki baskısıyla köşeye sıkışmıştım. Ona dokunup üzerimden atmak istiyordum ama bunu yapamıyordum. Sanki felç geçirmiş gibi kalakalmıştım. Ne konuşabiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Fakat artık bund...