XXXII - KOKU

18.5K 1K 52
                                    







Keyifli okumalar, bol yorumlar...






Ceylan'dan


Kokuların anıları vardır derler. Burnumuza dolan o tanıdık kokuyu daha önce mutlaka bir yerlerde deneyimlemiş ve belleğimize bazı anılarla birlikte yer edindirmişizdir. Nörobilimcilerin dediklerine göre koku belleğimiz ilk koklama işlemini gerçekleştirdiğinde zaman, mekân ve duygu durumumuzu da kayıt altına alıyormuş. Bu da zaten bazı eski kokuları yeniden duyumsadığımızda geçmişteki o kokuyu anımsadığımız zamana dönüşümüzü açıklıyor.

Benim de hayatım boyunca unutamadığım ve ayrı iki koku ile özdeşleştirdiğim iki ayrı an vardı. Bir tanesi hayatımın, değilse bile çocukluğumun, en mutlu anı olan bir andı...

Mersin'deki yazlıktayız. Annemin yaz için aldığı yıllık izin zamanlarından biri. Her yıl yazlığa sadece annem ve ben gideriz kafa dinlemek, biraz da olsa babamdan uzaklaşmak için. O, yazın yaptığımız bu kaçamaklarda bize katılmaz, şehir merkezindeki evde tek başına kalırdı. Ama bu kez babam da bizimle gelmişti.

Daha onun geleceğini öğrendiğim anda bütün bir yıl hayalini kurduğum yirmi günün berbat olacağını anlamıştım. Tatilin bize zehir olacağı o kadar belliydi ki! Fakat düşündüğüm gibi olmamıştı. O tatil yaşadığım en güzel tatil olarak yer etmişti belleğimde. Babam hiç olmadığı kadar uysal ve sakindi. Hiç kavga gürültü olmuyor, günlerimizi normal bir aileymişiz gibi geçiriyorduk.

Onunla yalnız kalmaktan nefret eden ben, sabahın ilk ışıklarıyla uyanan babamla birlikte denize gidiyordum. Denizin tadı sabah bir ayrı çıkıyordu ve aslında onunla zaman geçirmenin çok da kötü olmadığına inanmaya başlıyordum. Öğleye kadar yüzüyor, arada birlikte oyunlar oynuyorduk. Ona karşı tutuk olsam da içimde bir yerlerde babam olduğunun ve annemin her zaman söylediği şeylerin arkasına sığınıp aslında onun da iyi biri olduğuna inanmak yedi yaşında bir çocuk için çok kolay geliyordu.

Öğleye doğru denizden çıkıyor annemin sahile getirdiği atıştırmalıklarla karnımızı doyuruyorduk. İşte o anlarda denizin o tuzlu tadı ve kokusu belleğime öyle bir yerleşmişti ki ne zaman bir deniz görsem ve o kokuyu alsam o anları hatırlıyordum. Gerçekten mutlu olduğum, çocukluğumun köhne anıları...

Denizin bu denli içime işlediğini, o kokunun o anlarla birlikte belleğimden silinmeyeceğini bilemezdim o zamanlar. O yaşıma kadar mutlu geçirdiğim çok az gün vardı ve ben o günlerin rehavetinde etrafımda olup bitenleri şaşkınca izliyordum.

Zaten o yaz da birlikte geçirdiğimiz ilk ve son yaz olmuştu. Tatil dönüşü yine eskisi gibi yaşamaya devam etmiştik. Babam üzerine değen sihirli değneğin büyüsünden kurtulmuş, yine o nefret ettiğim adama dönüşmüştü. Biz onun hayatından gidene kadar da yazın sanki mutlu günler geçirmemişiz gibi hayatı bize zehir etmeye devam etmişti.

İşte ben bir o deniz kokusunu unutamıyordum bir de hayatımın yönünü tamamen değiştiren o kara gün hiç görmediğim kadar çok maruz kaldığım kanın kokusunu...

Kırmızı benim için felaket anlamına geliyordu. Kan kırmızı nefret ettiğim bir renkti... Hele ki taze kanın kokusu... Bazı zamanlar dayanamaz, ya ortamı terk ederdim ya da vücudumun kendini korumak için geliştirdiği şeyi yapıp bilincimi kapatırdım. Meslek hayatım boyunca sıklıkla karşılaştığım kan bana maziden kalan ağır bir yük yüklemişti. Ve belki de bu dünyadaki sınandığım tek şeydi.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin