XXV - KATİL

15.8K 1.2K 300
                                    







Keyifli okumalar, bol yorumlar...




Gelmedi elimden, dökülemedi inan dilimdem. Susuyorsam bir bildiğimden,sevdiğimden, gördüğümden... Tutuşmuş beraber, ellerimiz yangın ezelden. Gidiyorsam çok sevmekten, yanmaktan, ölmekten...

-Melike Şahin




      Sevginin sonu var mıdır?

Peki ya sevmenin? Bırakıp gittiğin halde sevmeye devam etmenin? İçimi titreten gözleri göremediğim her gün bitti sandığım hikâyenin?

Bilmiyordum. Ama eğer bir son vardıysa ben şu an o sonun tam önündeydim. Bir adım sonrası sonsuzluğa açılıyordu belki. Bir adım öncesi acıydı, bir adım sonrası acıyla karışık şaşkınlık...

Sabrın sonu selamet demişler. Ayrılığın sonu da selamet miydi? Yoksa ayrılık selametten sonra ki bir durak mıydı? Eğer bir duraksa, bu zamanın çabucak geçip gitmesini istiyordum. Sol yanımda hissettiğim boşluğun dolmasını, Burak'ın yeniden yanımda olmasını istiyordum. Fakat sadece istemekle kalıyordum. Ve istediğim şeylerin genelde gerçekleşmediğini çok iyi biliyordum.

Onu, o otel odasında bırakıp gittiğim günden sonra hiç görmemiştim. Görmemiştim ama Burak'ı düşünmeden geçirdiğim tek bir saniyem bile olmamıştı. Gözümü ne zaman kapatsam o son görüşmemizdeki hali düşüyordu önüme. Gözlerindeki kalbi kırık adamın silueti çıkıyordu bütün kâbuslarımda karşıma. Onun olduğu rüyalarım asla kâbus olmaz sanıyorken kendi kâbusumu kendim yaratmıştım işte ben. Aşkımızın katili bendim. Kana bulamıştım geleceğimiz.

Ve elimdeki kan asla temizlenmiyordu. Ben yıkadıkça daha çok kana bulanıyordu. Karıncayı bile incitmeye kıyamayan, ortaokuldayken yağmurun şiddetli yağdığı bir günde ıslanmayayım diye koşarken yolun ortasındaki salyangozu ezdiğim için günlerce vicdan azabı çeken, soğuk bir kış günü bana yalvarırcasına bakan köpeği ardımda bırakıp eve girdiğim için günlerce ağlayan ben, bir katildim. Cezam ise Burak'a hasretlik çekmekti. Ne ettiysem kendi kendime etmiştim. Ağzımdan çıkan iki cümlenin kurbanı olmuş, bile isteye söylemediğim bir sözün boynuma dolanmasıyla kalakalmıştım.

Varlığı benliğime işlemiş adamı terk etmek belki de en çok bana koymuştu. Zaten başka kime koyacaktı ki? Onu bıraktığımın ertesi günü apar topar görevinin başına giden ve benimle iletişimi tamamen kesmiş Burak'a mı koyacaktı? Aslında onun da acı çektiğini biliyordum ama güçlüydü Burak. Yaşadıklarını geride bırakıp önüne bakma konusunda iyiydi. Şu an aklına bile gelmediğime emindim. Ben onun için sızısını az biraz hissettiği bir yaraydım. Ve Burak hayatı boyunca yara almaya alışmış bir adamdı. Bu sızının da üstesinden gelmeyi, onunla yaşamayı öğrenebilirdi. Öğreneceğine de emindim.

Peki ben başarabilecek miydim? Onu unutmasam bile, hayatıma bu kadar kısa sürede yerleşen bir adamın yokluğunda yaşamayı başarabilecek miydim? Kader bir kez daha karşıma geçip yüzüme yüzüme gülerken ayakta durmaya ne kadar devam edebilirdim? Şiddeti biraz daha yüksek ilk rüzgârda yıkılacağımı bile bile ne kadar direnebilirdim?

Kendimi teskin etme çabalarım da bir müddet sonra boşa çıkıyordu. Çünkü ne zaman kendi kendime elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak desem olduğum yere çöküp ağlamaya başlıyordum. Sinirlerim de duygularım kadar yıpranmıştı. Psikolojimin bozulduğu aşikârdı ve tek bir çözümü vardı. Artık gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olan bir çözüm...

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin