Ayakkabılarımın kirden grileşmiş bağcıklarına bakarak iç geçirdim. Ağır adımlarla ellerim hırkamın cebinde yurttan çıktım.
Bu ayakkabılar tam 2 yıldır bendeydi. Kimden geldiğini de bilmiyordum açıkçası...
Yurda ayda bir getirilen kolilerden birinde bulmuştum bunları. Sahi benim hiç bana ait bir eşyam olmuş muydu?
Ellerimin çabuk üşümesinden nefret etsemde yıllardır bulunduğum bu yurttan saat daha erken olsa bile çıkabilmek hoştu.
Sonunda buraya geleceğinizi düşünmezseniz kendinizi özgür hissedebilirdiniz.
Bu yüzden yine sonunu düşünmemeye çalışarak yürümeye devam ettim. İstanbul gibi bir yerde, herkes giydiği şeylere dikkat ederken sizin sıradan bir pantolon, bir uzun kollu badi ve bir hırkayla dolaşmanız önyargılı insanlar için yeterli malzemeyi sağlıyordu bence.
Hiç kimseyi takmadan yürüdüğüm yolların sonunda her zaman geldiğim yere, yani sahile geldiğimi farketmek zor olmamıştı açıkcası.
Tek tük insanlar gelip geçerken boşluğuyla dikkat çeken bankaların birine oturdum. Gerçi her yer boştu.
Yine o banka oturmamda tesadüf değildi zaten.
Ellerim sızlarken gözlerim yine doldu. Tam 17 yıl... Daha geçen günlerde 17. yaşıma girmiştim. 17 yıldır ne annem ne de babamı görmüştüm.
Ne zaman buraya oturup uzaklara baksam aklıma hep onlar gelirdi.
"Sahi onlar neden beni bıraktılar ki?" Kızardığına emin olduğum burnumu çektim. "Çok mu zordu sanki bir kız çocuğuna sahip çıkmak?"
Yanıma birinin oturduğunu farkettim. Ama bakmadım. Sonuçta o da diğer insanlar gibi kimin ne yaşadığını önemseyen biri. En fazla 10 dakika içinde sıcacık yuvasına gidip kimseyi takmadan gülecek biri için neden içimdekileri tutayım ki?
"Acaba kimsiniz?" Kolumdaki arkadaşlarımın binbir zorlukla para toplayıp doğum günüm için bana verdikleri saate baktım.
Acı bir şekilde güldüm. "Tam 1 buçuk saat sonra yurda geri dönmem gerekecek. 6 da kapılar kapanıyor ya. Acaba siz olsaydınız bana böyle yasaklar koyar mıydınız?"
Gözümden bir damla yaş akıp giderken gülümsemem gözyaşıma inat genişledi. "Ne diyorum ki ben? Daha 2 aylık birini yurdun önüne bırakanlar onu mu yapacak? Sanki çokta umurlarında olacak gibi? Onlar şu an bilmem nerde kimle gülüp eğlenirken burada oturup onları düşünmek hiç adil değil. Madem bakamayacaksınız. Birazcık kendinize hakim olup beni bu dünyaya mahkum etmeseydiniz."
Yanımdan yükselen kahkaha sesiyle gözlerim açıldı. Sol tarafıma dönerken hiç ummadığım bir manzara ile karşılaştım.
Gülmekten hafif kısılan mavi gözler...
Aklıma direk 'annem veya babam olacak kişilerin gözlerinin rengi ne acaba?' gibi bir düşünce gelirken hemen kendimi düzelttim.
Zaten onları günün 24 saati düşünüyordum. Fakat şu an hiç sırası değildi.
Tahminen 18 veya 19 yaşında olmalıydı.
"Seni tanıyor muyum?" Çatılan kaşlarımın ardından bu ifademe daha çok güldü. Bir süre gülümseyerek sadece durdu. Bense hâlâ ona bakıyordum. Yüzü tanıdık değildi. Sanki yüzü bir şaheser gibiydi.
Mavi gözlerini bir anda bana çevirdi. "Artık seni tanıyorum." Daha çok gülümsedi. "Çünkü az önce bana bütün hayatını anlattın."
Cidden böyle bir salaklık yapmıştım değil mi? Neden diğer insanlar gibi sadece yürüyüp gitmemişti ki sanki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
Teen Fiction"Seni tanıyor muyum?" Çatılan kaşlarımın ardından bu ifademe daha çok güldü. Bir süre gülümseyerek sadece durdu. Bense hâlâ ona bakıyordum. Yüzü tanıdık değildi. Sanki yüzü bir şaheser gibiydi. Mavi gözlerini bir anda bana çevirdi. "Artık seni tanıy...