Beşinci Bölüm: Rüyadaki ışık

26 2 0
                                    

    Saat epey ilerlemiş olacak ki Semih bey ayağa kalktı :
  - Sanırım bu bitecek gibi görünmüyor direk olayı anlatmanı bekledim ama yok illa en ince ayrıntısına kadar anlatman gerekiyor. Bak sana inanmak istiyorum ama kafama göre iş yapamam söylediklerinin doğru olup olmadığını öğrenmem gerek, şimdi çıkıp bunları araştıracağım sende biraz dinlen daha sonra devam ederiz. Dedi ve odadan çıktı.

Daha ne kadar kalacaktım burda, bana inanacak mıydı, kafamda bu deli sorularla onu beklemeye başladım . Arkadaşlarım beni nasıl da merak etmişlerdir, acaba benden şüphelenmişler midir? Bir an önce onun gelmesini istiyordum çünkü düşünmek bana iyi gelmiyordu. Bir süre sonra elinde bir dosya ile odaya girdi. Sanırım araştırmasını yapmıştı, yüzünden anlaşılıyordu, bana inanıyordu. Semih bey:

- Hadi Evrim, devam et seni dinliyorum. Ve emin ol amirlerim bir an önce bunu sonlandırmamı istiyorlar, senin bunları uydurduğunu düşünüyorlar.

-Ama araştırmadınız mı? Gittim oralara, kaybolmuştum orda hatta haberlere bile çıkmıştım...

- Evrim, tamam bak devam et bir an önce her şey benim elimde ben bitti dedikten sonra gidip onlara da anlatırım o yüzden başla artık, orda ne yaptılar sana? Nasıl kurtuldun?

- Tamam Semih bey, dediğim gibi anlaşamıyorduk çünkü farklı dilleri konuşuyorduk. Bir kaç gün beni o çadırda tuttular, benimle konuşmaya çalışıyorlardı hatta gece uyırken bile başımda iki kişi bekliyordu. Bu böyle devam etti.
  Bana gayet iyi bakıyorlardı bir sorunum yoktu, o olaydan sonra bir daha o çadırdan çıkamadım, izin yoktu. Yine sıradan bir geceydi benim için doğru düzgün yatamıyordum zaten ama bir ara dalmışım ve rüya gördüm hatta rüya değildi kabustu içinde bulunduğum kabileye dışardan bir saldırı yapıyorlardı herkesi öldürüyor bazılırını esir alıyorlardı; evlerini yakıyor, yıkıyorlardı, her yer kan revan, bağırıyordu herkes çok kötüydü . Büyük çadırın içine girip oradakileri de öldürdüler beni gördüler göz göze geldik sanki gerçek gibiydi o an benim için rüya değildi sanki. İçeri girenler hemen dışarı çıkıp birilerine haber verdiler daha sonra gelenler beni alıp götürdüler, ben ise sadece çığlık atıp, yapmayın diyebiliyordum. Geride kalanlar bağırıyor çığlık atıyorlardı beni aldıkları için olduğunu anlamıyordum. Beni bir arabaya bindirdiler. Bu adamlar İngilizce de biliyordu benimle konuşuyorlardı, burada ne yaptığımı, kim olduğumu soruyorlardı? Ben konuşmak istemiyordum daha sonra biri silahı bana doğrultup tetiği çekti tam o sırada tüm gücümle bir çığlık attım. Çığlığım bütün kabileyi uyandıracak güçteydi, kısa sürede herkes toplanmıştı. Herkes telaşlı bir şekilde aralarında konuşuyordu, gördüğüm rüyayı onlara nasıl anlatacaktım.
  
    Kalabalık ne olduğunu bilmiyordu kendi aralarında konuşuyorlardı ama bir şey olduğunu anlamışlardı. Başlarındaki adam bir şeyler anlatıyordu, anlattıklarını anlamasam da ne kadar çaresiz olduklarını biliyor, görüyordum. Adam konuşmasını yaptıktan sonra herkes telaşla bir yerlere koşuşturmaya başladı, bir hazırlık yapıyorlardı. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışıyordum, sorular soruyordum ama cevap veren yoktu. Daha sonra beni başka bir yere götürdüler, bu yer  sığınak gibiydi çünkü yerin altında bir alandı benimle birlikte 4 kişi daha vardı girdiğimiz kapıyı kırıp bir duvar gibi yeniden ördüler. Sanırım beni birilerinden saklıyorlardı ve onlar için ne kadar önemli olduğumu bir kez daha anlamıştım. Uzun bir süre orda kaldık bir ara yattım tekrar o rüyamı gördüm gerçek gibiydi uyandığımda  sığınakta değildim. Eski yerimize gelmiştik eski halinden eser kalmamış yere. Her yer yakılmış yıkılmış bir çok insanı çocuğu öldürmüşlerdi, gördüklerim karşısında dehşete düşmüştüm artık rüyamı nasıl anladıkları umrumda değildi tek düşündüğüm bu insanlardı.
Galiba benim gördüğüm rüya gerçek olmuştu. Ve onlar gördüğüm rüyayı biliyorlardı.Peki ama bunu nasıl anladılar. Kafamda bir sürü soruyla kalakaldım oracıkta. Sonra birileri geldi, bunlar kabiledendi daha doğrusu geriye kalanlar veya kaçanlardı. Diğerleri ile konuştuktan sonra birbirlerine sarıldılar. Ölüleri bir araya getirip gömdüler, diğer yaşlı adamı yakmışlardı halbuki. Ölüleri gömdükten toplayabildiklerini toplayıp yola koyuldular beni de beraberlerinde götürdüler. Uzun süre yürüdük çok yoruluyorum ama durmak yoktu sürekli yürüdük en sonunda bir yerde durduk kocaman kocaman otların, ağaçların kapladığı duvar gibi örülmüş bir alana girdik. Gördüklerim karşısında gözyaşlarımı tutamadım neredeyse bütün kabile oradaydı tekrardan bir yaşam alanı yapıyorlardı hep birlikte o kadar azimli ve güzellerdi ki onları hayretle izledim. Kaybettiklerine oturup ağlamaya bile vakitleri yoktu onlar orada yaşamak için savaşıyorlardı.

    Semih bey artık çok geç olduğunu bugünlük bu kadarın yeterli olduğunu söyledi. Ona dönüp:

-  Söylediklerim gerçek yemin ederim ki gerçek bana inanın lütfen inanın, biliyorum belki kimse inanmayacak beni deli sanacak ama değilim bunalar gerçek.

- Evrim sana inanmıyorum demedim sadece biraz dinlen, sonra devam ederiz çünkü belli ki bu şimdi bitmeyecek ve sonu nereye varacak emin ol çok merak ediyorum. Ve dışarda o profesörü kimin öldürdüğünü merak eden bir sürü insan var, bir an önce sona varmalıyız yoksa dosyayı elimden alırlar.

  - Peki Semih bey, bu gece biticek her şey sona yaklaştık zaten. Sadece öncesini anlatmam gerekiyordu yoksa bana inanmayacaktınız, anlamsız gelecekti her şey. Ama şunu bilin ben öldürmedim  profesörü.

  - Umarım Evrim, hadi biraz dinlen seni birazdan nezarete indirecekler bu gece orda kalmak zorundasın. Çok iyi düşün hatta eğer yapabilirsen tekrar rüyalara dal ve o adamı kim öldürmüş bul.

Dedikten sonra çekip gitti. Ama söylediği şey aklıma müthiş bir ışık yakmıştı, evet bunu yapabilirdim rüyamda gördüğüm o kişilerin peşinden gidebilirim veya başka bir ipucu bulabilirim. Bu fikirle o kadar heyecanlanmıştım ki bir an önce yatmak istiyordum yatıp suçsuz olduğumu görmek istiyordum. Beni aşağıya indirdiklerinde iki kadın daha içerdeydi, oturacak yer dışında bir şey yoktu tabi o yerde çoktan kapılmıştı. Şuan bunu düşünecek halde bile değildim hemen bir köşeye kıvrılıp yatmak için pozisyon aldım ama yatmak ne mümkün. Kadınlar durmadan konuşuyor, ışıklar açık ve ben betonun üstündeyim ben bunları düşünürken Semih bey geldi ve elindeki battaniyeleri içeri uzattı. Ne kadar kibar anlayışlı bir adamdı teşekkür ettim ve battaniyenin içine girip uyumaya çalıştım.

   Yine karanlık yine sessizlik  nerde olduğumu bilmiyorum sadece çok uzaktan süzen ışığı takip ediyorum. Hava o kadar soğuk ki ağzımdan çıkan buhar görüş açımı kapatıyor. Yaklaşıyorum yaklaşıyorum bu bir ev ama kimin evi tam kapıyı çalacağım vazgeçiyorum hemen dolanıp pencereden içeri bakmaya çalışıyorum. Gördüklerim karşısında şaşkına dönüyorum nefes nefese kalıyorum ama hayır bu sefer gitmeyeceğim kendi kendimi ikna etmeye çalışıyorum tekrar bakıyorum içeri. İçerde profesör ve iki adamı görüyorum, profesörün halinden zorla orda tutulduğunu biliyorum ama elleri kolları bağlı değil. Duymadığım için hiçbir şey anlamıyorum. Arka tarafa dolandım ve bir kapı gördüm şanslı günümdeyim diye düşündüm, kapı açıldı usulca içeri girdim artık duyabileceğim bir yerdeyim. Söylediklerinden çıkardığım tek şey profesör görmemesi gereken bir şey görmüş görmekle kalmamış fotoğraflarını çekmiş ve sonuç bu. Peki bu adamlar kim yüzleri hala kapalı. Hiç bir şekilde kendilerini açığa vuracak bir şey söylemiyorlardı. Polise anlatacağım ama hiçbir kanıt yok. Tam o sırada ensem de bir şey hissettim ; yakalanmıştım.

   

Rüyalardaki Gerçek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin