Hiç: Üst katta soldan ikinci odaya git.Gece çevrimiçi.
Gece yazıyor...
Gece: Ne?
Şaşkınlıkla etrafıma baktım ama parti son hızda devam ediyordu. Arkadaşlarım ve Ateş grubu ortada delicesine dans ediyordu.
Hiç: Dediğimi yap Gece.
Hiç: Odanın kapısında asılı olan şeyi gözlerine bağla.
Gece: Körebe mi oynuyoruz?
Hiç: Komiksin. :)
Hiç: Dediğimi yap.
Gözlerimi devirip üst kata giden merdivenlere doğru yöneldim. Arkadaşlarıma kısa bir bakış attım ama kimse yokluğumu fark etmemişti. Dediği gibi soldan ikinci kapının kolunda siyah bir fular asılıydı.
"Cidden, ne yapıyorum ben?" diye söylenerek fuları gözlerime bağladım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde yoğun bir portakal çiçeği kokusu burnuma dolmuştu. Bu koku hiç yabancı gelmiyordu.
"Evet geldim ne var şimdi burada?" Ama bir cevap gelmedi. Bunun yerine saçlarımda bir el hissettim. Şaşkınlıkla nefesimi tutarken önüme düşen saçlar geriye atıldı.
"Hiç? Sen misin?" Burnundan gülerek nefes verdiğinde o olduğunu anlamıştım. Elimi uzattığımda avucum sıcak bir yere dokundu. İki elimi de göğsüne koydum. "Anladım, konuşmayacaksın."
Ses vermedi. Sıcak eli bileğimi tuttu ardından bileğimde bir şeyin baskısını hissettim. Daha sonra sıcak dudaklar bileğimin iç kısmını öpmüştü. Titrek bir nefes aldım. Avucuma bir kağıt bıraktığında sıcaklığının uzaklaştığını hissettim ardından bulunduğum odanın kapısı açılıp kapandı. Sesli bir nefes verirken gözümdeki fuları çıkarıp bileğime baktım. Bileğimde siyah bir ip vardı ve tek bir yıldız bileklikten sallanıyordu. Hızla elime bıraktığı kağıdı açıp okudum.
Zambaklar yıldızlarımız olsun.
Odanın kapısı açıldığında o tarafa doğru dönmüştüm. Asil tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.
"Burada ne işin var?" dedim şaşkınlıkla. Güldü.
"Bu soruyu benim sana sormam gerekmiyor mu?" Ellerini kotunun cebine koyduğunda yüzünde eğlenen bir ifade vardı.
"Hah," dedim kollarımı göğsümde birleştirirken. "O niyeymiş?"
"Çünkü Gece şu an tam olarak benim odamdasın." İşte bu yaşadığım en büyük şoktu. Şimdi bu kokunun kime ait olduğunu anlamıştım. Gözleri bileğime kaydığında elimle bilekliği tutmuştum.
"Yakışmış," dedi başıyla bilekliği işaret ederken.
"Sağol," dediğimde ilerleyip yatağın üzerine oturdu. "Neden aşağıda değilsin?"
"Sıkıldım." Omuzlarını indirip kaldırdı.
"Anladım." Etrafıma bakındım. Odanın bir köşesinde bateri vardı ve duvarlara bir sürü plak asılmıştı. Yatağı hemen pencerenin kenarındaydı. Hoş bir odası vardı. "Odan güzelmiş," dedim saçmalayarak.
"O yüzden mi odamdasın?" dedi gülerek. Kaşlarımı çattım.
"Keyfimden gelmedim herhalde," dedim hızla ama sonra ne dediğimi anladığımda dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
"Zorla gelmiş gibi durmuyorsun?" Tek kaşını kaldırdı. Elimi havada salladım.
"Her neyse. Odana girdiğim için kusura bakma ben eve gidiyorum kızlara erken ayrıldığımı söylersin." Ardından yüzüne bakmadan kapıyı açtım.
"Gece," dediğinde duraksamıştım. Sırtım hâlâ ona dönüktü. Derin bir nefes aldı. "Güzel olmuşsun." Afalladım. O bana iltifat mı ediyordu? Birkaç saniye kapıda öyle kaldım ardından hızla odadan çıkıp kapıyı gürültüyle kapattım. Merdivenleri inmeye başladığımda kalbim çok hızlı atıyordu.
"Merdivenlerden," dedim kendi kendime. "Merdivenler yordu."
Bir taksi çevirip eve geldiğimde kendimi öylece yatağa bırakmıştım. Bileğimi kaldırıp bilekliğe baktım.
Yıldızlar.
Yıldızlarımız.
Telefonumu elime alıp mesaj kısmına girdim.
Gece: Zambaklar yıldızlarımız olamaz.
Gece: Ama yıldızlarımız olabilir.
Çevrimiçi.
Yazıyor...
Hiç: Bizim mi?
Hiç: Bizim yıldızlarımız?
Hiç: Bize özel?
Gece yazıyor...
Gece: Belki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilyum | Texting
Teen Fiction+054****: Her gece sokak lambasının altına bıraktığın zambaklar bir gün solacak. +054****: Kimsenin seni görmediğini düşünüyorsun. +054****: Ama ben görüyorum. +054****: Bugün o duvara bir çentik daha atma. Bırak 1230 çentik olarak kalsın.