stephen rezza, hardmore
Denizin soğukluğu bütün bedenimi sararken gözlerimi sıkı sıkı kapatmıştım. Bir el beni anıların ortasından çekip çıkardığında suyun içinde yükseldim. Kafam sudan çıktığında derin ve sesli bir nefes almıştım.
"Gece!" Asil'in gür ve endişeli sesini duyduğumda derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. "İyi misin?" Söylediği şeylerden sonra bir de dönüp iyi olup olmadığımı mı soruyordu? Gözlerimi açarken başımı ona çevirdim. Islak siyah saçları alnına yapışmıştı. Su damlaları kirpiklerinde yer edinirken gözlerini her kırptığında damlalar gözlerinden çenesine doğru yol alıyorlardı.
"Bırak kolumu," dedim ifadesiz bir sesle. Çatık kaşları iyice çatılırken kolumu bırakmadı.
"Derdin ne senin?" dedi sinirle. Sinirli miydi? Kolumu sertçe elinden çekip kıyıya doğru yüzdüm. Sudan çıkıp kayalıklara yürürken arkamdan geldiğini biliyordum. Kumlar ıslak tenime yapışırken aldırmayarak kayılalıklara çıktım.
"Gece ne oldu orada öyle?" dedi Ahsen hızla bana gelirken. Cevap vermeden yerdeki kıyafetlerimi ve çantamı aldım. Arkamı dönüp kayalıklardan yeniden indiğimde arkamda birçok şaşkın göz bırakmıştım ama umrumda değildi. Şu an sadece eve gitmek ve uyumak istiyordum. Hayır, şu an sadece sokak lambasının altına gidip oraya bir zambak daha bırakmak istiyordum.
Hızlı ve sert adımlarla kumları ezip kaldırıma çıktığımda ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum. O kadar düşüncesiz ve duygusuz bir insan olmuştu ki böyle birisi olduğuna inanmak istemiyordum. Dişlerimi daha çok sıkarken bir el kolumdan tuttu ardından hızla arkaya doğru çekilirken Asil'e yüz yüze geldik. Sert bakışları dolan gözlerime odaklandığında kaşları daha çok çatıldı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordu dişlerinin arasından. Sertçe kolumu çektim ama başarılı olamamıştım. Eli kolumu daha sıkı tuttu.
"Bırak kolumu," dedim tekrar.
"Önce sen sorununun ne olduğunu söyle." Sinirle gözlerimi kapatıp açtım.
"Sana söyleyecek bir şeyim yok Asil. Bırak beni." Onun da sinirlendiğim fark etmiştim ama aldırmadım. Bu konuda sinirlenmeye zerre hakkı yoktu.
"Suya atlamadan önce söylediklerim yüzünden miydi?" Sorusu gözlerimin daha çok dolmasına sebep olurken yanaklarımın içini ısırdım.
"Berbat bir insansın," diye fısıldadım titreyen sesimle. Dudakları yavaşça yana kıvrıldı ama gülümsemedi.
"Bunu daha önce de duymuştum," dedi daha sakin bir ifadeyle.
"Sırf canını yaktım diye bu kadar acımasız olmana gerek yok."
"Canımı," diye mırıldandı ardından sustu.
"O gece hepimiz bir şeyler yaşadık ve hissettik Asil," dedim gözlerim daha çok dolarken.
"Biliyorum."
"Hayır," başımı iki yana salladım, "bilsen böyle davranmazdın ama sen sırf kaybettin diye ben de kaybedeyim istiyorsun," dediğimde suratı iyice gerildi. Bu onu sinirlendirmişti.
"Ne sanıyorsun?" diye sordu sertçe. "Senden intikam falan almaya mı çalışıyorum?"
"Belki?" dedim yavaşça. "Ben artık senin düşüncelerini anlayamıyorum." Derin bir nefes aldı.
"Seni yaralamaya çalışmıyorum Gece," dedi tok sesiyle. "Bu hiçbir zaman amacım olmadı."
"O zaman ne?" dedim yüksek sesle. "Ben de pişmanım. Ben de üzgünüm ve kırgınım. O zaman ne?"
Gözlerimi kapatıp dişlerini sıktı. Siyah gözleri yeniden gözlerimle buluştuğunda yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. Yıllardır yüzüme sanki beni hiç tanımıyormuş gibi bakıyorsun."
"Çünkü tanımıyorum," dedim bir gözyaşı yanağımdan süzülürken. "Sen benim o gece tanıdığım o çocuk değilsin."
"Sadece ben mi değiştim?" diye sordu öfkeyle. "Sen hiç mi değişmedin?"
"Her şey değişti," diye mırıldandım. "Her şey ve herkes."
"Ve?" Başını omzuna yatırdı. "Ne zamana kadar bunun sorumlusu benmişim gibi davranacaksın?" Sinirle kolumu elinden çekip avuçlarımı göğsüne yaslayıp onu geriye ittim.
"Hissettiğin suçluluğu sakın bana yükleyeyim deme!" dedim hiddetle. Beni durdurmadı. Boş gözlerle yüzüme bakmaya devam ederken elimin tersiyle akan yaşı sildim.
"Sadece ben suçlu değilim. Bunu biliyorsun," dedi acımasız bir ifadeyle. Yüzümü buruştururken ona baktım.
"Ne var biliyor musun?" diye mırıldandım titreyen sesimle. "Ben sadece o geceki çocuğu tanımışım. Senin o çocukla alakan bile yok." Parmağımı kaldırıp ona doğru salladım. "Bir daha sakın, sakın bana sana neden seni tanımıyormuşum gibi davrandığımı sorma. Çünkü ben bu acımasız, duygusuz ve korkunç Asil'i hiç tanımıyorum." Yüzündeki afallamış ve kırgın ifadeyi arkamda bırakırken dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Ondan uzaklaştıkça ağlamam daha da şiddetleniyordu. Yürümelerim bir süre sonra koşmaya dönüştüğünde ağlayarak koşuyordum.
Sokak lambasının altına geldiğimde o kadar çok koşmuştum ki nefes nefese kalmıştım. Akşam olmak üzereydi o yüzden lambanın cılız sarı ışığı sokağı aydınlatıyordu. Sokak lambasının altına oturduğumda artık ağlamıyordum. Lambanın altına baktığım zambak buketlerine baktığımda derin bir nefes aldım. Titreyen ellerimle kurumuş zambakları okşarken yutkundum.
"Artık onu suçlamamam gerektiğini biliyorum," diye mırıldandım solmuş zambağı okşamaya devam ederken. "Ama bunu nasıl yapabilirim bilmiyorum." Başımı kaldırıp lambanın cılız sarı ışığına baktım. Derin bir nefes alırken hemen kenarda kaldırımın dibine atılmış cam parçasını görmüştüm. Eğilip camı elime alırken kaldırımın kenarına silik ama benim görebileceğim bir çizik attım.
"Bu, onu affetmek için attığım ilk çentik olsun," diye fısıldadım çizgiyi belirginleştirirken. "Yirmi bir çentik olduğunda onu affedeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilyum | Texting
Fiksi Remaja+054****: Her gece sokak lambasının altına bıraktığın zambaklar bir gün solacak. +054****: Kimsenin seni görmediğini düşünüyorsun. +054****: Ama ben görüyorum. +054****: Bugün o duvara bir çentik daha atma. Bırak 1230 çentik olarak kalsın.