"I like you.""Don't do that yourself."
Gece: Geçmişimden kaçıyorum da ne demek? (23.45)
Gece: Hiç? (00.05)
Gece: Hep böyle susacak mısın? (00.06)
Gece: Peki. (00.06)
Gece: Eğer şimdi susuyorsan, sana hep susacağım. (00.07)
Telefonun ekranına bakarken hırsla yanağımın içini ısırdım. Onda çözemediğim bir şeyler vardı ve bu beni gün geçtikçe daha çok sinir ediyordu. Çevirimiçi olmasını bekledim fakat beklentilerim boşa çıktığında telefonu sinirle yatağın üzerine bıraktım. Ne bekliyordum ki? Daha yüzünü bile görmediğim bir insan ne bekleyebilirdim? Aptalın tekiydim. Oturduğum yataktan kalkarken sinirle soluyordum. Kalın taytımın üzerine kapüşonlumu giyip montumu da üzerime geçirdim yatağın üzerindeki telefonumu cebime koydum ve koşar adımlarla odadan çıktım.
Sokak başında açık bulduğum çiçekçiden aldığım bir buket zambağı sıkı sıkı tutarken korkak adımlarla sokak lambasına doğru ilerledim. Yanıp sönen lambanın altına zambakları koyarken titrek bir nefes aldım.
"Ümidimi kaybetmeye başlıyorum," diye mırıldandım kırık bir sesle. Sokak lambasının hemen arkasına, üzerine sayısız çizik attığım duvara baktım. Duvara çizilen zambaklara bakarken yumruklarımı sıkmıştım. Ona bunu yaptığı için kızmıştım ama içten içe bunu yapması beni büyük bir ağırlıktan kurtarmıştı. Cebimdeki telefon titredi fakat aldırmadım. Aldırmayacaktım.
"Senden vazgeçmem mi gerekiyor?" dedim zambaklara bakarken. Bıraktığım her zambak yerli yerinde duruyordu. Kimisi yer yer, kimisi tamamen solmuştu. Onlar da yitip gidiyordu. Telefonum bir kez daha titrediğinde burnumu çektim. Ağlamayacaktım.
"Gece?" Arkamda duyduğum tanıdık sesle irkildiğimde birkaç saniye bekledim. Onun burada ne işi vardı? Kendimi toparladığımda ona doğru döndüm ve tanıdık siyah gözler gözlerimle buluştu. Bu yer sadece bana özelken şimdi benden başka iki kişi daha biliyordu.
Kahretsin. Asil buradaydı.
Sinirle kaşlarımı çattım. "Neden gittiğim her yerde karşıma çıkıyorsun?" dedim ters bir ifadeyle. Ellerini montunun cebine koyarken öylece bana baktı. Kafasına taktığı beresinin ucundan alnına dökülen siyah saçlarına baktım. Ardından gözlerim yeniden gözlerine çevrildi.
"Halka açık yerlerde geziyorum?" dedi ifadesiz bir şekilde. Gözleri sokak lambasının altında duran zambaklara kaydığında kaşları havalandı. "Onları oraya sen mi koydun?" Kaşlarıyla buketleri işaret etti.
"Bu seni ilgilendirmiyor," Ona neydi ki?
"Güzel resim," dedi Asil arkamda duran yere baktığında. Nereye baktığını anlamak için omzumun üzerinden arkama baktığımda duvardaki zambakları kastettiğini anlamıştım ve o an ilk defa hiç tanımadığım o insana minnettar kaldım. Attığım çizikleri görmesini kesinlikle istemiyordum.
"Neden buradasın?" diye sordum yeniden ona dönerken. Başını sol omzuna doğru yatırdı.
"Yürüyorum?" dedi sorgularcasına.
"Ve yürüdüğün yer kimsenin geçmediği ıssız ve benim olduğum sokak öyle mi?" dedim alayla ama kaşlarım hala çatıktı.
Sırıttı. "İçimden bir ses seni takip etmemi söylememi beklediğini söylüyor."
"Hah," dedim sinirle. "Sen kendini ne zannediyorsun?"
"Sadece yürüyorum Gece, sadece yürüyorum," dedi anlamlandıramadığım bir ses tonuyla. Cevap vermedim. Bana bakarken derin bir nefes aldı. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal çıkarıp iki dudağının arasına yerleştirdi. Sigarasını yakarken pür dikkat onu izliyordum. Garip bir çocuktu. Sigaranın dumanından derin bir nefes alıp soğuk havaya doğru üfledikten sonra yeniden bana baktı.
"Zambaklar soğukta solar. Kendini ısıtmayı unutma."
Ardından beni içine düştüğüm karmaşada yalnız bırakarak yürümeye başladı. O, ne demişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilyum | Texting
Ficțiune adolescenți+054****: Her gece sokak lambasının altına bıraktığın zambaklar bir gün solacak. +054****: Kimsenin seni görmediğini düşünüyorsun. +054****: Ama ben görüyorum. +054****: Bugün o duvara bir çentik daha atma. Bırak 1230 çentik olarak kalsın.