"I'm not afraid, anymore.""Asil." Yavaşça, sanki içimdeki o acıyı geçirebilirmiş gibi yutkundum. Neden böyle üzgündü? Neden böyle kırgın bakıyordu gözlerime?
"Biz gidelim," dedi Bartu oturduğu yerden kalkarken. Eflah da onu takip etmişti. Onlar çatıdan inerken bakışlarımı bir an olsun Asil'den çekmemiştim. Sonunda yalnız kaldığımızda ilerleyip tam önünde durdum ve dizlerimin üzerine çöktüm. Üzerinde benim üzerime giydiğim beyaz kapüşonlunun aksine siyah bir kapüşonlu vardı. Her zamanki siyah kotu ve simsiyah saçlarıyla gece gibi karanlık gözüküyordu.
"Gece," diye fısıldadı acıyla. Kan çanağına dönmüş gözleri gözlerime dokunduğunda ağlamak istiyordum. "Sence ölmüş müdür?"
"Hayır." Hızlıca başımı iki yana salladım. Elimi bacağına koyduğumda güven verircesine sıktım. "Hayır Asil. O yaşıyor. Onlar yaşıyorlar."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu. Asil bu gece çok kırgındı. Biraz tereddüt ederek biraz da vereceği tepkiden korkarak çekingen bir şekilde avucumu sol göğsünün üzerine bastırdım. Düzenli kalp atışları dudaklarımın iki yana kırılmasına sebep olurken ona baktım.
"Çünkü onlar o kadar içimizdeler ki eğer onlara bir şey olsaydı bunu tam burada hissederdik." Avucumu biraz daha göğsüne bastırdığımda acıyla yutkundu. Göğsündeki bileğimi tuttuğunda beni yavaşça kendisine çekti.
"Seni de hissedebilir miyim orada?" Sorusu beni o kadar çok şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı ki bir an gözlerimi kırparak ona baktım.
Biz ne ara bu hâle gelmiştik?
"Sen çok sarhoşsun," dedim mırıldanarak. Parmakları bileğimdeki bileklikle oynarken bir an sırıtarak bilekliğe baktı.
"Sana çok yakışacağını biliyordum," dedi bilekliğe bakarken. Kaşlarım çatılırken anlamayarak ona baktım. O bilekliği bana Daniel vermişti ve o ne demişti öyle?
"Anlamadım?" Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Hiç." Duraksadı. "Sana sarılabilir miyim?" Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki her an yerinden çıkabilirmiş gibiydi. O neden böyle konuşuyordu ve ben neden böyle hissediyordum? Onu reddetmek, bağırıp çağırmak belki de suratına tokadı geçirmek istiyordum ama tüm bunların aksine ona sarılmak isteyen bir tarafım da vardı ve bu beni dehşete düşürüyordu. Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki belimin iki yanından geçip beni sıkıca saran kollar buna engel olmuştu. Asil bana sıkı sıkı sarılıp başını boynuma gömdüğünde kocaman olmuş gözlerle öylece duruyordum. Bedenim neredeyse buz kesmişti. Birkaç saniye belki de dakika boyunca ellerim havada durmuştu. Sonunda gevşek bir şekilde ellerimi boynuna sardığımda beni iyice kendine geçti.
"Bunları uyandığında yüksek ihtimalle hatırlamayacaksın," dedim boşluğu izlerken. Boynumda derin bir nefes aldı. "Ama ben seni affediyorum Asil." Duraksadı. Başını yavaşça kaldırdı ama bana sarılmayı bırakmadı. Yüzlerimiz birbirine çok yakın bir şekilde duruyordu. Siyah gözleri büyük bir beklentiyle gözlerime bakıyordu.
"Beni gerçekten affedecek misin?" diye sordu. Ses tonu gerçekten çok hoştu.
"Evet," diye fısıldadım.
"Gece," derin ve içli bir nefes aldı, "benim buna çok ihtiyacım var çünkü ben ne yaparsam yapayım kendimi affedemiyorum." Hoş kokusu ciğerlerime daha çok dolarken ona kendimden emin bir şekilde baktım.
"Senin bir suçun yok," dediğimde acıyla bana baktı.
"Onları durduramadım ben," dediğinde yavaşça gülümsedim.
"Onları kimse durduramazdı Asil." Yavaşça omzunu okşadım. "Artık onlar gibi hayatımızı yaşamamızın vakti geldi."
"Yaşayabilir miyiz?" diye sordu beklentiyle. Nedense buna hiç inanmıyor gibiydi.
"Evet." Dişlerimi göstererek gülümsedim. Gözleri gülümsememe kaydığında o da yavaşça sırıtmıştı.
"Senin çok tehlikeli, insana umut veren bir tarafın var Gece." Bu, önümüzdeki bir saat boyunca aramızda geçen son konuşmaydı. Geçen bir saatte bana sarılmaya devam etmişti. Bakışlarımı bilekliğimden ayırdığımda Asil uzun bir nefes almıştı.
"Asil," diye mırıldandım. "Telefonunu bir dakika alabilir miyim?" içimden hiçbir şeyi sorgulamamasını dilerken yavaşça benden uzaklaştı ve hiçbir şey demeden telefonunu bana uzattı. Gözlerinden ne kadar sarhoş olduğunu anlayabiliyordum ve nerdryse uyumak üzereydi. İçimi kemiren ve merakımı eşeleyen bir şeyler vardı. Belki Asil'in bilekliğime bakarken söyledikleri belki de Daniel'ın sözleri ve bu endişemi gidermenin tek bir yolu vardı. Asil başını omzuma koyduğunda telefonumu çıkarıp Asil'in numarasını tuşladım. Telefon çaldı, çaldı ama elimde tuttuğum Asil'in telefonunda hiçbir hareket yoktu. Telefonu kapattığımda ellerim deli gibi titriyordu. Rehbere girip bu sefer Daniel'ın numarasını aradım ve elimdeki telefon çalmaya başladı.
Şaşkınlıkla telefona bakarken ekranda gülümserken çekilmiş bir resmim belirdi. Asil oydu. Asil en başından beri konuştuğum adamdı. Sinirlenmek istiyordum ama neden şu an kendimi rahatlamış ve mutlu hissediyordum bilmiyordum. En başından beri hayatımda hep o vardı. Asil'in düzenli nefes seslerini duyduğumda gülümsedim.
"Daniel," diye fısıldadım yavaşça. "Sonunda buldum seni."
Veee beklenen an! Sonunda Daniel'ı bulduk. Bakalım bundan sonra hikayeleri ne yönde ilerleyecek. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum iyi okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lilyum | Texting
Teen Fiction+054****: Her gece sokak lambasının altına bıraktığın zambaklar bir gün solacak. +054****: Kimsenin seni görmediğini düşünüyorsun. +054****: Ama ben görüyorum. +054****: Bugün o duvara bir çentik daha atma. Bırak 1230 çentik olarak kalsın.