BÖLÜM 4

397 19 0
                                        

Destiny 4.bölüm

  Hayat acımasızdır. Çoğu zaman bize istediklerimizi vermek yerine sevdiklerimizi, bizim için değerli olan şeyleri bizden almayı seçer. Mesela ben. Annemin hala yaşamasını isterdim. Onun sevgisini hala üzerimde hissetmeyi, canım sıkıldığı zaman beni her zaman anlayan biri olacak, mutsuz olduğumda veya bir derdim olduğunda gidip sarılabileceğim, dizine başımı koyup huzurlu bir şekilde saatlerce durabileceğim annemin olmasını isterdim. Hadi o olmuyor. En azından babam ile mutlu olmak hakkım değil miydi? Ya da en yakın zamana dönelim. Mesela dün geceyi hiç yaşamamış olmayı dilerdim. O kıyafetleri hiç giymemeyi, gündemdeki herkesin konuştuğu evrim geçirmiş kız olmamayı, Dexter ile hiç karşılaşmamış olmayı, onunla dans etmemiş ve üstüne o kadar içmiş olmamayı isterdim. Ama zaman geriye akmadığı gibi yaşadıklarımızdan bize kalan tek şey pişmanlıktır. Ve evet. Bedenimin şu anda sahip olduğu tek duygu pişmanlık.

  Ama bir de Tyler’a gerçekleri söylemiş olmam var ki onun için kesinlikle pişman değilim. Hatta kafam bir milyonken yaptığım en doğru şeydi. Çünkü bunu ayık kafayla yapamazdım. Her neyse sonuçta iyi oldu.

  Gelelim bu sabaha. Dayanılmaz baş ağrısı vücudumu kasıp kavururken aniden gözlerimi açtım. Sanki kafamın içinde filler tepişiyordu. Dün gece gözlerimin önünden bir film şeridi gibi yaptığım yanlışları yüzüme vurmak istercesine geçip giderken bir kez daha pişman oldum. Derin bir off çekerken Luna da uyandığımı fark etmiş olmalı ki anında dibimde bitti. Yüzünde o anlayışlı gülümsemesiyle içimi ısıtıyordu. Ve sanki birazcık da özür içeriyordu bakışları.

-“Günaydın Alex !! Dün seni o halde görünce o kadar korktum ki. Aslında suç bende. Seni bir anda kurtların önüne atmamalıydım. Özür dilerim tatlım ama şimdi iyisin değil mi? Ahh! Neredeyse unutuyordum. Sana kahve yaptım. Müdür Brown’un odasından aldım kahveleri. Umarım fark etmez. Neyse en kısa zamanda yerine koyarız. Hadi bakalım kalk artık… “

    Ne demişler? Huylu huyundan vaz geçmezmiş. Siz burada ölüm döşeğinde de olsanız sonuçta söz konusu kişi Luna. Demek istediğim şu ki; Luna ne zaman en fazla bir dakika susarsa bilin ki kıyamet yakındır. Ağrıyan başımın üstüne bir de Luna ve an itibari ile algılamakta zorlandığım konuşmaları eklenince iyice kötü hissettim kendimi. Uzattığı kahveyi alıp kısa bir “iyiyim Luna merak etme ve ayrıca teşekkürler” ile geçiştirdikten sonra Luna’nın yardımlarıyla yataktan kalkıp duşa girdim. Buz gibi su üzerimden akıp giderken gerçek anlamda bütün hücrelerimin ferahladığını hissettim. Gözlerimi kapatıp bir anlığına akıp giden su ile beraber yaşadığım bütün kötü anıların da yok olup gittiğini düşündüm. Ta ki Dexter’ın o iğrenç parmaklarını tekrar vücudumda dolaşıyormuş gibi hissedene kadar. Ve evet. İşte o zaman anladım. Dün yaşadıklarım hayatım boyunca peşimi bırakmayacak bir leke olarak kalacaktı. Musluktan akan su sebebiyle ağladığımı fark edememiştim. Hıçkırık seslerimi duyana kadar. Omuzlarım küçük sarsılmalarla sallanırken ondan beş ya da on dakika kadar sonra duştan çıkmış , havlumu vücuduma sıkıca dolamış ve aynadaki şişmiş gözleri, yüzü kireçlemiş beyaz gibi duran kızı izledim bir süre. Karar verdim. Güçlü olmalıydım. Daha dün tüm okulun konuştuğu kız iken bugün her şey en başa mı dönecekti? Hayır! Ben Alexandra Levine. Uzun süre aradan sonra tekrar konuşulan kız. Bu sefer yerimi kolay kolay başkalarına vermeye niyetim yok. Ve şimdi bu saunaya dönmüş banyodan çıkıp yeni Alex’i hayata geri döndüreceğim.

  Aldığım kararla banyodan çıkıp Luna’ya baktım. Odada değildi. Ben duştayken çıkmış olmalıydı. Kapıyı kilitledim. İç çamaşırlarımı giydikten sonra dolabımın kapağını açıp bir süre sevgili acayip değişmiş dolabımla bakıştım. Bu kıyafetler o kadar yabancıydı ki.. Artık bunlara alış Alex! Uzun bir süzüş aşamasının ardından ne zaman aldığımı hatırlamadığım açık mavi yüksek bel bir şort ile pudra pembesi bir t-shirtü üstüme geçirdim. Topuklularımı da giyip hafif bir makyaj ile saçlarımı yandan ördüm. Kitaplarımı da aldıktan sonra son kez bir ayna kontrolü yapıp odadan çıktım. İlk ders İngiliz edebiyatıydı. Kendimden emin adımlarla sınıfıma doğru yürürken koridorlarda kimsenin olmadığını fark ettim. Aceleyle telefonumu çıkarıp saate baktım. Lanet olsun! Ders başlayalı on dakika olmuştu bile! Adımlarımı daha da hızlandırıp kapıyı çaldım ve içeri girdim. Bayan Delfino dahil tüm sınıf bana bakarken yüzümün kızardığını hissediyordum. Kısaca hemen özür dileyip boş yer var mı diye sınıfa göz attım. Henüz göz atma aşamasında iken Tyler ile ortak dersimiz olduğunu fark ettim. Bakışları hüzünlüydü. Korkuyordu. Her şeyi Luna’ya anlatmamdan korkuyordu. Hem de çok. Daha fazla ayakta dikilirsem Bayan Delfino’nun azarını yiyeceğimden yanı boş olan Tyler’ın yanına hızla oturdum. Kitaplarımı çıkarıp sıranın üstüne koydum. Dersi dinlemeye konsantre oldum. Ama olmuyordu. Tyler yanımda geldiğimden beri bakışlarını benden ayırmamıştı. Duvar kenarında oturuyordu ve iyice sinmişti duvara doğru. Bir şeyler söylemek istiyordu. Ama karar veremiyordu sadece. Kafasından milyonlarca konuşma senaryosu geçtiğine adım gibi eminim. Çünkü bende aynı şeyleri yaşıyorum. Ancak şu durumda ben bile konuşmak istediğimden emin olamıyordum. Sakin bir şekilde kafamı ona çevirdim. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından defterine bir şeyler yazıp defteri bana uzattı. Dikkatle okudum.

DestinyWhere stories live. Discover now