Destiny 8.bölüm
Yol boyunca uyuyan ben, şimdi uykunun bir gramını hissetmiyordum. Yıllardır hayalini kurduğum David’in kiraz renkli dudakları şu anda dudaklarımın üstünde hissettiğim baskının ta kendisiydi. Şaşırmıştım. Hem de çok. Ama kızmıştım da. Hem de bu daha çok. David iki eliyle başımı tutmuş, kendisine bastırıyor ve öpüşüne karşılık vermem için zorluyordu. Tanrı aşkına yaklaşık üç dakikadır bu böyle devam ediyordu ve ben de bu üç dakika boyunca kollarım iki yanımda serbest halde duruyor tepki vermiyordum. Daha doğrusu ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum. Mantıklı olan neydi? Yıllardır hasret kaldığım dudaklara karşılık vermek mi? Ama hayır. Dexter sahtede olsa benim sevgilimdi ve her ne olursa olsun ona bunu yapamazdım. Peki David bunu neden yapmıştı? Benim sevgilim olduğunu biliyor. Dur bir dakika. Ama aramızda sorunlar olduğunu ve benim onunla zorla çıktığımı da biliyor. O zeki bir çocuk. Onun yanında ağlıyordum henüz çok yakın bir zamanda. Ve o anda çok pişman olacağım ve David’in de hiç beklemediği bir şey yaptım. Ona tokat attım. Tokadımın etkisiyle başı sağa savrulurken çoktan pişmanlık duygusu bedenimi ele geçirmişti bile. O anda bu duyguyla beraber bu sefer ben David’in başımı avuçlarımın arasına alıp öpebilirdim. Ama bunu tabi ki de yapmadım. Önce tokat at sonra öp. Peki tamam. Güçlü olmalıydım. David eli sol yanağında karşımda duruyordu. Gözleri yaşadığı şok etkisiyle kocaman açılmıştı. Karanlıkta mavi gözleri çakmak çakmak olmuş bakıyordu. Birden konuşma ihtiyacı hissettim. Daha doğrusu bağırma.
-“Bunu bir daha sakın yapma David Lawrence!”
Sesim güçlü çıkmıştı. Buna sevinmiştim. Ancak kapıyı sesli bir şekilde çarpıp odadan çıktığım anda içimde oluşan sıkıntı daha da büyümüş ve nefes alamaz olmuştum. Kalbim gümbür gümbür atıyordu. Sessiz koridorda duyabilirdi herhangi bir insan. Neydi bu içimdeki şey? Karnımdaki kelebekler coşmuştu. Hey durun bir dakika. Biraz önce yıllardır aşık olduğum çocuk beni öpmüştü. Hem de resmen. Ama ben ne yapmıştım? Ona tokat attım. Ama hak etti. Ya da etmedi mi? Kafam karmakarışık olmuştu. Ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Ama önce odama gitmeliydim sanırım. Uykumda kaçmıştı zaten. Elimi dudaklarımın üzerine koyup yürümeye başlamıştım. Yüzümde oluşan gülümsemeden haberim vardı. O sımsıcak dudaklarını hala hissedebiliyordum sanki. Dışarıdan birisi görse beni kesin deli sanırdı. Nihayet odaya geldim. Çantamdan anahtarımı çıkardım. Telefonumu da çıkarıp yaydığı zayıf ışığıyla kapıyı açmaya çalıştım. Luna uyuyordu. Tabi ki de uyur. Saat kaç olmuştu acaba? Hala elimde duran telefonumun tuş kilidini açıp saate baktım. 2’yi geçiyordu. Yavaşça üstümü değişip banyoya girdim. Aynanın karşısında durmuş kendime bakıyordum. Temizlik odası öpücüğüm aklıma gelince bir kez daha gülümsedim. Kafamı iki yana düşüncelerimi dağıtmak için salladım. Sonra yaptığım şey ise diş macunum ve fırçamı elime almaktı. Işığı kapatıp yumuşak yatağıma yattım. Uykum yoktu. Lanet olsun. Tekrar kalkıp mp3 ümü aldım. Müzik dinleyerek uyuyabilirim sanırım. Ve gözlerim kapanmadan önce düşündüğüm şey bir kez daha David’in kiraz rengi dudaklarıydı..
^^
-“Aman Tanrı’m seni öptü mü? Bu nasıl olur? Alex inanamıyorum. Aman Tanrı’m nasıldı? Kaç dakika sürdü? Uzun muydu yoksa hemen çekildi mi? Tutkulu muydu? Olamaz ya. Bu harika bir şey. Alex. Aman Tanrı’m. Yumuşak mıydı dudakları? Sıcak mıydı? Tadı nasıldı? Hadi ama Alex anlatsana!”