BÖLÜM 9

303 20 0
                                    

Destiny 9.bölüm

  Dexter gitmişti. Çok olmuştu. Ben ise arkasından bakıyordum. Sadece bakmakla yetiniyordum. Artık ağlamıyordum. Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuştu. Görüşüm pek net sayılmazdı. Ölü gibi hissediyordum. O gittiğinden beri yerdeydim. Dizlerim mahvolmuştu. Kanayan dudağım neredeyse kabuk tutmak üzereydi. İğrenç bir tat vardı ağzıma gelen. Ellerim ile gözlerimi ovuşturdum. O kadar ağlamaya dayanamayan rimelim ve göz kalemim akmıştı. Siyah ellerim buna şahitti. Ellerimi şortuma silip yerden destek alarak kalkmaya çalıştım. Başım dönüyordu. Yavaş adımlarla okula yürümeye başladım. Etrafta fazla kimse yoktu. Sanırım zil çalmış olmalıydı. Sınıflarında olmayan tek tük kişi ben yanlarından geçerken şaşırıp kalıyordu. Hadi ama. O kadar mı berbat görünüyordum? Daha önemlisi Luna’yı bulmalıydım. Kim bilir ne kadar yıkılmıştır? Alçak Dexter bunu da yaptı sonunda. Akıl sağlığından şüpheliyim onun. Tanrı aşkına başka kimse farkında değil mi sorunları olduğunun? O hastalıklı bir psikopat! Bunu artık birilerinin görmesi gerekiyor. Birileri demişken David neredeydi acaba? Umarım derste değildir. Ona ihtiyacım var. Hey Luna’nın da bana ihtiyacı var ama. Tamam. Önce onu halletmeliyim sanırım. Boş koridorlarda sarsak sarsak yürürken önüme çıkan ilk lavaboya resmen daldım. Şansıma kimse yoktu. Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama dersler iyi ki var. Yani en azından şimdilik iyi ki var. Her neyse. Boy aynasının karşısına geçip kendime baktım. Tecavüze uğramış bir sokak kadını gibi görünüyordum. İnsanların neden şaşırdığına şaşmamalı. Çünkü bende çok şaşırdım.  Dağılmış saçlar, yaralı ve yer yer kum taneleriyle kaplanmış bacaklar, ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözler, kanı kurumuş dudağım ve kirli kıyafetlerim. Tanrı’m ölmek istiyorum. Hayatım resmen mahvoldu. Yeni bir ağlama krizine girerken sırtımı duvara yaslayıp yere çömeldim. Yaklaşık 10 dakika sonra ayağa kalkıp musluğun başına geldim. Bileğimde duran tokamı çıkarıp saçlarımı topladım. Soğuk suyu ellerimin arasında hissetmek şu an için belki de dünyadaki en güzel şey gibi geliyordu. Suyu avuçlarımda biriktirip yüzüme çarptım. Defalarca. Daha sonra peçeteyi ıslatıp dudağımı temizledim. Berbat görünüyordu. Aynı işlemi bacaklarıma da uyguladım. En azından biraz insana benzemiştim. Gözlerim daha az kızarıktı. Tabi bütün bunlar 10 dakika öncesine göre. Saçlarımı yeniden ama bu sefer düzgün olarak toplayıp koridora çıktım. Artık tek tük insanlarda yoktu. Telefonumu çıkarıp saate baktım. Dersin bitmesine yarım saat vardı. Bu halde derse giremeyeceğime göre bahçeye doğru yol aldım. O anda bir ses duydum. Bir kız sesi. Çok tiz bir kız sesi. Ah hayır bu normal bir ses değil. Kim olduğunu bilmiyordum ama attığı çığlığa bakılırsa başı dertte olmalıydı. Sesin geldiği yöne yani bahçeye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Görüşüm netleşti. İki kız kavga ediyordu. Birisi diğerinin üzerine çıkmış altındaki kıza tokat atıyordu.

-“Seni sürtük! Bunu nasıl yapabildin ha?”

  İşte bu olamaz. O sıradan birisi değildi o Luna’ydı. Ve biraz önce her kimse başı dertte demiştim değil mi? Evet kesinlikle haklıyım. Helena’nın boğazından kopan acı çığlıkla yerimden sıçrayıp Luna’nın yanına koştum.

-“Luna yeter onu öldürüyorsun!”

-“İnan bana Alex o ölmeyi hak ediyor.”

  Bana laf yetiştirirken bir yandan da Helena’nın boğazını sıkıyordu. Luna’yı kollarından tutup çektim. Hızla boynuma sarıldı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Bir yandan da Helena’ya bakıyordum. Yüzü kan içindeydi. Kolları morarmış ve acı içinde ağlıyordu. İçimde bir an için acıma duygusu oluştuğuna yemin edebilirdim. Ama bir yanım ise bütün bunları hak ettiğini söylüyordu. Sonuçta Tyler’ın sevgilisi vardı ve bunu bile bile ilişkilerine devam etmişlerdi. Hem de Luna’yı umursamadan.

DestinyWhere stories live. Discover now