♣ TUTSAK♣ {Kabadayı Hikayesi}: bölüm 18

7.1K 339 278
                                    

Önümde ki yemeğe baktığımda hissettiğim mide bulantısı ile yüzümü buruşturdum. Hâlbuki en sevdiğim yemekti tavuk ve pilav.  Başımı kaldırdığım da camın yansımasında görünen kadına baktım. Hemen arkamda beni gözetliyor, bekliyordu. Bir haftadan fazladır Araf'ın yanındaydım. Bir yere gitmeme izin vermiyordu ki açıkcası çıksam da nereye gideceğimi bilmiyordum. Bana kalsa ailemin mezarının yanında çıkmazdım ama işte hayat bana en güzel şekilde istediğimiz gibi olmadığını göstermişti.

Önümde ki pilavdan kaşığın ucu ile alıp ağzıma koydum ve çiğnemeye başladım. Bu süreçte ailemin mezarına sık sık gidiyordum ama şartlarımız vardı. Doğru düzgün aksatmadan yemek yemek ve ağlamamak. Bu şartları yerine getirdiğim de Araf beni götürüyordu. Yutkunduğum da tavuktan bir parça aldım ve ağzıma koydum. Yavaş yavaş çiğnerken gözlerimin dolmaması için bir savaş veriyordum. Annemle babamı aşırı derecede çok özlüyordum. Ben ailemden ilk defa bu kadar uzak kalıyordum.

"Evet efendim"

Duyduğum sesle başımı kaldırdım ve cama baktım. Beni izleyen kadın elinde telefonla sessizce konuştuğunu sanarak Araf'a rapor veriyordu. Neden böyle davranıyordu açıkçası bir fikrim yoktu. Her öğlen yardımcı kadını arar ve yemek yiyip yemediğmi, ne yaptığımı sorardı. İlk günler fark etmemiştim ama sonradan tesadüfen mutfakta kadın konuşurken duymuştum. Ve evet hâlâ kadının ismini öğrenmemiştim.

"Tavuk pilav ve salata yaptım. Yanında da ayran indirdim ama çok yavaş yiyor. Tamam efendim"

Telefonu kapatıp mutfak önlüğüne benzer beyaz eteğin cebine koyduğunda bana doğru adımlamaya başlamıştı. Biliyordum ne yapacağını. Bir şey isteyip istemediğimi sormak adına ne kadar yediğime bakacaktı.

"Efendim, bir isteğiniz var mı?"

Kafamı yan tarafa çevirip kadına baktığımda gözleri tabağımda dolanıyordu. Tamda tahmin ettiğim gibi. Sıkıntıyla nefes alıp verdikten sonra ellerimi masaya koyup kendimi geriye ittim ve

"Hayır" diyip masadan uzaklaşmak adına tekerlekli sandalyemi bahçeye doğru çevirdim. Tam ilerleyecekken kadın önüme geçti ve

"Efendim çok az yediniz biraz daha yiyiniz yada istediğiniz bir şey varsa ban-"

"Yeter artık! Yemek yemek istesem yerdim. Şimdi git Araf'a söyleyebilirsin. Rahat bırak beni"

Tahammülsüzce ve fütursuzca kurduğum cümlelerden sonra hızla kendimi bahçeye bakan camın önüne attım. Ben acımı yaşayamıyordum. Araf buna izin vermiyordu ve kendisi izin vermediği gibi çevreme koyduğu kişilerde izin vermiyordu. Ben ne yemek yemek ne de başka bir şey yapmak istiyordum. Elimde olsa düşünmezdim bile ama zihnim isyan bayrakları çekmişcesine sürekli ama sürekli düşünüyordu ve açıkcası ne düşündüğümü bile bilmiyordum ben sadece acımı yaşamak istiyordum.

Kaç dakika geçti bilmiyorum ama gözlerim öylesine büyük çınar ağacın dalına kurulan salıncaktaydı. Hava kara bulutlarla kaplanmış, hafif sisli ve rüzgarlıydı. Rüzgardan dolayı salıncak hafif bir şekilde sallanıyordu. Gözlerim çınar ağacına takıldığında hüzünle dudaklarım kuvrılmıştı. Kim bilir; yazın günü nasıl gür bir şekilde gökyüzüne ellerini uzatıp yapraklarını semaya doğru açmıştır da şuan yapayalnız, yapraksız, elleri semadan inmiş kuru dal yapraklarıyla kalmıştı. Hayatta böyleydi bir bahar açar bir sonbaharda dökülürdü.

"Arya'm"

Duyduğum sesle irkildiğimde kafamı arkamdan gelen sese doğru çevirdim. O kadar çok düşüncelerimle yalnız başıma kalmıştım ki bir an ses duyunca çok korkmuştum.

"Araf?"

Araf gülümsedi ve yanıma gelip önümde diz çöküp ellerini dizlerimde duran ellerimin üstüne koyup gözlerimin tam içine baktı. Giydiği gri takım ve içine giydiği beyaz gömlekle cidden nefes kesici duruyordu. Şekli kahverengi saçları, siyah kundura ayakkabısı ile taktığı siyah saatle de kombinini tamamlamıştı ama inanın bana giydiği bu pahalı diye bağıran takım onun gözlerinde ki ışıltısıyla bir olamazdı, olamazdı da bir sıkıntı vardı. O karşısındaki insanın duygularından birhaberdi resmen.

♣ TUTSAK♣ {Kabadayı Hikayesi} Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin