"Merhaba oğlum. Nasılsın?" "Baba?" O anda ne diyeceğimi bilemedim. Sanki onu ilk kez görüyordum. Artık biraz yaşlanmış ve bitkin gözüküyordu. Ama aldırmadan gidip sarıldım ona. "Baba neden bana burda olduğunu söylemedin? Seni evde özleyenler var unutma." "Sizi deli gibi özledim, canım. Ama ben her gelmek istediğimde başıma bir iş çıktı. Bir kere fırsat bulduğumda annen kızgın olduğundan benimle konuşmadı bile." Gözüm yaşarmıştı. Ağlamak istiyordum, onunla konuşmak, sonsuza kadar sarılmak eve gitmek ve ailecek oturmak istiyorum ama sadece şunu diyebildim; "Neler oluyor baba?" "Niye böyle olmak zorundaydı. Niye bırakmıyorsun. Başka birine bırak gidelim buradan." O sırada Cassie ve Tyler'a baktım çok alınmamış gibi gözüküyordu ama yinede özür dileyecektim.
Babam bana yaşadığı sarayını gösterdi. Her tarafı muhteşem aydınlatmalar, rahat koltuklar, mutlu mesut yaşıyan insan ve doğa vardı. Burası başka bir dünya olsada burada da yağmur, kar, toprak çamur vardı. Böyle düşündükçe kendimi duygusallaşmış hissettim. En son geldiğimiz oda babamın odasıydı. Oldukça sıradan güzel ve rahat bir odaydı. Tek özelliği en yukarıda olmasıydı. Babamı hiç tanımamıştım. Onun nasıl biri olduğunu ve ne gibi şeyler yaşadığını... Annem de hiç ağzına bile almazdı. Ama hep onu merak ederdim. Umarım şuana kadar geldiğim insanlar gibi o da iyidir.
Açıkcası neredeyse üç saat yalnız babamla sohbet ettikten sonra babamın dikkatini gerçekten bana yöneltecek bir soru sordum. "Peki bize neden söylemedin." O da bana "Seni seviyorum. Sen, kardeşin ve annen benim herşeyimsiniz. Sizi korumam gerekirdi. Sizden hiç bahsetmedim çünkü size birşey yaparlar diye korktum. Eğer sana çocukken güçlerin olduğunu söyleseydim çok sevinecek ve gelmek isteyecektin. Gelemeyeceğin içinde üzülmeni istemedim, Aaron. Beni anlayabiliyorsundur diye umuyorum."diye anlattı. "Anlıyorum baba, ama senden istediğim tek birşey var. Buradan ayrılamayacaksak en azından eve gidip bir gece kalıp geri dönelim ve onları herşeyi anlatalım. Sarah bile anlayabilecek yaşa geldi." "Tamam, Aaron. Yarın yola çıkıyoruz o zaman." "Peki nasıl gideceğiz? Başka bir dünyaya geçmek için uçak ya da metro olmaz diye umuyorum. Yoksa tahmin ettiğimiz yerden mi gidiyoruz?" "Evet. Salıncak yolundan." O an için kendimi tekrar dört - beş yaşlarındaki çocuk gibi hissetim. Babamla eve dönmeyi o kadar çok isterdim ki, demek ki o gün bu günmüş. Yarını iple çekiyordum. "Cassie de gelebilir mi?" "Kuzenin mi, tabii ki. O da anneni görmeyi hak ediyor." "Kuzenim mi? İnanmıyorum." Babam biraz gülümsedi. Daha sonra kapı çalındı ve bir adam kafasını kapıdan uzatıp "Efendim, sanırım kontrol merkezinde bir problem var." dedi. Umarım eve dönme planlarımız iptal olmazdı.
Babamla birlikte giderken sarayın görmediğim taraflarını da görmüş oldum. Geçen herkes bana selam veriyor ve bende onlara çok içten olmayan bir yüz ifadesiyle karşılık veriyordum. Bir üst kata çıktıktan sonra önümüzdeki ilk kapıya açıp girdik. İçeride normal sesle çalan bir alarm vardı. Kulak tırmalamıyordu. Babam her yeri gözden geçirip kontrol etti. Daha sonra alarmın nerden geldiğini iyice inceleyip taradı. Bende arkasında ona dikkatle bakarak bekliyordum. Ara sıra babam başka masalara geçerken bana göz atıyordu. Rahatsız olmamışa benziyordu ama çok konuşmamaya çalıştım. Önemli bir meseleye benziyordu ve rahatsız etmek istememiştim.
Babam yaklaşık yarım saat kadar çalıştıktan sonra her şey düzeldi ve gidebileceğimizi söyledi. Bir kaç kat aşağı indikten sonra kafe gibi bir yere girdik. Sıcak ortam, içecek ve yiyecekler yumuşak koltuklar ve manzara gözüken pencereler vardı. Tam benlik bir yerdi açıkcası. Babamla yalnız oturup biraz daha soru sormayı umuyordum. Ama o önce davrandı.
- Eee. Aaron. Kaç gündür buradasın? Annen ve kardeşin nasıl?
-Sanırım bir hafta oldu. Annemler son gördüklerimde iyilerde ama şuan benim için çok endişeleniyordur. Polis bile çağırabileceğinden şüpheleniyorum. Buraya geldim Tyler'la tanıştım ve ilk görevime başladım. Hava olan. Görev sırasında kristal gücü sayesinde Cassie ile tanıştım, bitirdik ve şuan buradayım.
Babam sırıtarak cevap verdi. "Koruyucuna Tyler mı diyorsun? Hiç şaşırtmadın beni Aaron. Bu arada ilk görevi bitirdiğine sevindim. Asayı bulabildin mi? Normalde kaza ile çıkan bir varlıktır."
- Evet, biraz öyle oldu. Takılmak kaza sayılıyorsa...
Babam kahkaha attı. Sanırım beni gördüğüne gerçekten çok mutlu olmuştu. Problem yaşamadığı da belliydi. Hiç stresli gözükmüyordu.
-Bu arada asayı evde yatağımın altına saklamıştım. Annem bulmadıysa, bulduktan sonraki gün geldim buraya zaten.
-Anladım. Merak etme o kadar paranoyak biri değildir. Benim hatırladığım kadarıyla.
Babamla biraz daha hasret giderdikten sonra yorgun olduğumu anladı ve bana yatmamı tavsiye etti. Şahsen benimle gelip odama bıraktı. İyi geceler sarılması gerçekleşti ve sessizce gitti. Güzel bir duş aldıktan sonra yatağıma uzanıp, uyumayı bekledim. Heyecandan uyuyamıyordum. Tapınağa gittiğim o gün, labirent, Cassie'yle tanışmam, ona yıldırım düşüşü, geri dönmem ve babamla karşılaşmam... Sürekli bunları görüyordum. Bir süre sonra vücudum kendini bıraktı ve uykuya dalmayı başardım. Bu labirentten bile zordu.
◄▼►▲
Ertesi gün uyandığımda bir o kadar ağrı çekiyordum. Banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittiğimde saçlarımın elektrik çarpmış gibi olduğunu gördüm. Bu halim gerçekten korkutucuydu. Güzelce üstümü değiştirip evime götürebileceğim tek nesne olan kristali alıp cebime koydum. Daha sonra kapının önüne çıktığımda karşımda bekleyen bir görevliyi görünce yerimden sıçradım. Sonra beni babamın yanına götürdü. Birlikte toparlanıp eve giden kapının önüne geldik. Babam kendi yardımcısı olan hologramla azıcık bir konuşma yapıp gideiliriz, kapıyı açın diyen kafa sallayışı yaptı ve kapıyı açtılar. Bununda bir portaldan farkı yoktu. Karşımda salıncak duruyordu. Babam "Hazır mısın?" diye sorduğunda başımla onayladım onu. Kapıdan geçip bahçenin içine girdik. Kapıda polis ya da ona benzer hiç bir araba yoktu. Sadece annemin arabası vardı. Annem ve kardeşim ortalıkta yoktu ama sonra kardeşimin camın önünden geçerek oyun oynadığını gördüm. Babama baktığımda ise o da benimle aynı duyguyu paylaşıyordu. Mutluluk, sevinç, özlem. Onu anlayabiliyordum. Sonra kapıyı çaldım. Babam ilk başta çok gözükmemeye çalıştı. Sonra kapıyı açınca annem bana hiç bir şey demeden sıkı sıkı sarıldı. Onu yargılayamazdım. Bir haftadır annemi görmediğimi düşünürsek bir saat sarılsak bile az gelir dedim içimden. Annem sonra arkaya bakınca yüzü ilk önce bozuldu sonra kendini mutluluğa bıraktı. "Nathan! Lütfen beni affet, yaptıklarımı affet..." diye konuştu. Babam onu hiç dinlemeden sarıldı. İkiside o kadar duygusaldı ki ağlamak üzereydim.
Daha sırada kardeşim vardı tabii. Sonra içeri girip Sarah'yı kucağıma aldım. Sonra o da bana sıkı sıkı sarıldı ve tek şunu söyleyebildi; "Abi, seni çok özledim." "Ben de seni özledim, prenses." dedim ve sonra annem Sarah'nın odasına gitmesini istedi. Sarah babama da sarılarak odasına döndü ve bir daha ses gelmedi. Sonra babam anlatmaya başladı, bütün olanları. Annem onu dikkatle dinledi ve gerçekten pişman gibi gözüküyordu. Keşke onu böyle bırakmasaydım dedim içimden. Biraz daha konuştuktan sonra yukarı çıkıp odama uzandım. Yatağımın altından kristali aldım ve asayla birlikte yatağın üzerine koydum. Azcık daha bekleyip kristali uyan yere taktım. Daha sonra büyük bir ışık saçtı ve açık mavi ile sis rengi arasına döndü. Oraya yerleşmişti. Daha sonra ayağa kalkıp asayı savurmaya başladım. İlk başta bir şey olmadı ama sonra havayı düşününce rüzgar yapmaya başladı ve bu da beni çok sevindirdi. Daha sonra arkamı döndüğümde yaptığım hatanın pişmanlığını yaşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Powerful: Hava
FantasyAaron Hawthorne. O çocukken hep element ve güçler konusunda bilgili ve aşıktı. Büyüdüğünde artık bunun saçma bir şey olduğunu düşünüp kenara attı. Taa ki o yaz gelene kadar. Annesi onu yazlığına götürdü. Sakin bir tatil yaşama hayali iptal oldu. Ve...