Yemek salonuna girdiğimde etraf güzelce aydınlatılmış ve her dört masanın ortasında lüks bir şömine vardı. Uzunca bir süre babamı aradıktan sonra deli gibi el sallayan bir adamı gördüm. Babamdı. Yavaşça ilerledikten sonra bu masayı nasıl fark edemediğime şaşırdım. Kendisine özel bir şöminesi, manzaralı bir camı ve özenle bezenmiş diğerlerinden daha büyük bir masaydı. Yanına geldikten sonra yavaşça oturup boş boş salona bakındım. Daha sonra sessizliği bozup "Nasılsın, Aaron?" dedi. Bende konuşmadan başımı sallayarak "Evet." demeye çalıştım.
İlerleyen dakikalarda iki tane garson masamıza yaklaştı. Biri "Yiyecek olarak ne istersiniz efendim?" diye sordu ve diğeri ise bardakları su ile doldurdu. Babam hiç düşünmeden "Üç kişi daha bekliyoruz. O zaman sipariş verebiliriz." dedi. Neyi kastediyordu? Babam buraya yardımcı askerlerini mi çağıracaktı? Eğer tadımı kaçırmak istiyorsa, evet doğru yapardı. Biraz daha masalara, insanlara bakarken tanıdık iki kız yanında da aşırı şık giyinimli bir adam vardı. Yaklaştıkça fark ettim ki onlar; Tyler, Cassie ve Hillary'di. Cassie'yi daha önce hiç böyle görmemiştim. Aslında Tyler ve Hillary'i de öyle ama o bir farklıydı. Bol tişört ve dar kottan çıkınca resmen bir kadına -Kadındı ama daha kadınsı-benzemişti.
Masaya vardıklarında üçü de gelip oturdular ve birinin sohbeti başlatması süreci başlamıştı. Şaşırtıcı ve özgüvenli bir şekilde Hillary "Peki... bu akşam ne yemeği düşünüyorsunuz bakalım?" dedi. Ve söylerken bana baktı. Biraz rahatsız edici birşey yapmıştı ama bana söylediğini varsayıyorum.
Düşünmesi bile yorucu iken bu geceyi unutsam iyi ederdim. Yatağın üstünde -takım elbise ile-öyle boş boş tavana bakarken gece gözümün önünde canlanıyordu. Azıcık lüks görüneyim diye şarap içmiştim ve ilk yudumda sarhoş olmuş gibiydim. Aşırı yüksek sesle kahkaha atıyor, bağırarak -ama ben fark etmeden- konuşuyordum. Ama etraftaki kimse rahatsız olmuyor gibiydi. Daha fazla düşünemeden karanlık ve sarhoş uykuma daldım. Hiç görmediğimin aksine bu gece bir rüya gördüm.
Bir ordu yeşillik ve ormanın ortasını yararcasına saraya doğru ilerliyorlardı. Aslında bir ordu sayılmazdı. Yaklaşık elli normal giyinmiş gencin yavaşça saraya doğru ilerlediğini görüyordum. Hepsinin ellerinde renki parıltılar belirdi. Biri kırmızı yani ateş, biri buz yani çok açık mavi diğeri ise sarı yani elektrikti. Elli kişi de gösteriymişcesine yarıya ayrıldı -ortasında boşluk kalacak bir şekilde- ve arkalarından biri gözüktü. Yavaşça ilerledi ve gölgeden kapüşonu olan bir genç olduğu anlaşılıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra durdu ve kapüşonunu indirdi. Onunda elinde bir parıltı gözüktü. Ama onunkisi diğerlerinden farklı olarak renksizdi ama güç kalkanı gibi bir görüntüsü vardı. Daha sonr biraz daha ilerledi diğer gençlere döndü ve onlara elindeki değişik parıltıyı fırlattı. Hepsi yavaş yavaş belirginsizleşerek ortadan kayboldular. Yok oldular. Görünmez oldular.
Nefes nefese uyanıp etrafıma baktım. Babam, Cassie ve Tyler koltuklardan oturmuş endişeyle sayıklıyorlardı. Ben kafamı kaldırdıktan sonra hepsi bana baktı. Yanıma yaklaşıp iyi olup olmadığıma baktılar. Daha sonra Cassie; "Bütün gün uyanmadığını öğrendik, daha sonra yanına gelip bekledik. Sarhoşluğundan şüpheleniyoruz. Ne oldu?" Gözlerimi ovuşturarak ona baktım. Bana bir şey olmadı ama aşırı garip ve korkutucu bir rüya gördüm. Sonra anlatırım." dedim.
Banyoya girip akşamdan kalmışlığımı düzeltip kendi halime geri döndüm. Odaya geri dönüp rüyayı anlatmayı düşünüyordum. Oturdum ve tam ben ağzımı açacakken babam atladı;
"Aaron gözetmenlerimiz yaklaşık elli kilometre uzaklıktan bir adam görmüş. Gri kapüşonlu, ortalama bir genç seviyesindeki biri gündüzleri hareket ediyor ve geceleri kendi kendime konuşup yatıyormuş. Gözetmenler onu olarak sayıyorlar. Bize yardım etmek ister misin?"dedi ve o an çarpılmış gibi hissettim. Ona dolandırmadan söylemem gerekiyordu. "Kendi kendine konuşmuyor."dedim refleksmiş gibi. Babam sadece "Ne?" diyebildi. Bense devam etmeye çalıştım; "Kendi kendine konuşmuyor baba. Adamın arkasında elli genç daha var. Onları bir tür sihirle görünmez hale getirdi. Rüyamda gördüğüm bunlardı." "Emin misin Aaron?" "Nasıl emin olabilirim ki?" deyip biraz babama sert çıkıştım. Ses tonumun ne kadar yükseldiğini görebiliyordum ve bu beni rahatsız ediyordu. O da da sessizlik devam etti. Herkes birbirinden endişeli bir şekilde bekliyor ve bana bakıyorlardı. Daha sonra babam kendini tutamayıp "Eğer dediğin gerçekse çok büyük tehlike altındayız demektir ve karşılaştığımız kişi sizi korkutabilir." "Ne demek istiyorsun baba? Açıkca söyler misin?" "Eğer dediğin gibiyse o adam bilinmeyen elementin gücüne sahip. Eğer kendini çok zorlarsa büyük bir patlama yaratabilir." "Bilinmeyen element görünmezlik mi?" "Evet. Ama daha fazlası. İnsanlar peşine düşüp tehlikeye girmesin diye bizde bilmiyormuş gibi davrandık." "Peki şimdi ne yapacağız?" "Bilmiyorum."
İşler daha da kötüye gidiyordu. Gittikçe hayatım zorlaşıyor ve baskı artıyordu. Ama en çok babamın benden yardım istemesi beni ürkütüyordu. O kadar kötü müydü bilinmeyen güç?
Ama hepsini geçersek sanırım bir savaş olacaktı. Bu ben korkutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Powerful: Hava
FantasiAaron Hawthorne. O çocukken hep element ve güçler konusunda bilgili ve aşıktı. Büyüdüğünde artık bunun saçma bir şey olduğunu düşünüp kenara attı. Taa ki o yaz gelene kadar. Annesi onu yazlığına götürdü. Sakin bir tatil yaşama hayali iptal oldu. Ve...