Tek bir nefes sesi duydum. Çok derinden ve korkutucuydu. Gözümü ona çevirince çok mutlu oldum. Ama birazda hüzünlü. Cassie, ölümden dönmüştü! Ama acı çekiyordu. Daha tanışalı bir gün bile olmamıştı ama benim yüzümden ölmüştü. Ona yardım etmeye çalıştım ve işe yaradı.
Cassie bir beş saat daha böyle yatalak halde kaldı. Sonra birden fırlayıp "Gitmemiz gerek." dedi. "Ne, n'oldu bir saniye nereye gideceğiz?" "Burdan çıkalım, gerisi önemli değil." dedi. "Tamam, çıkalım. Ne dersen o. Açıkcası bende burda bir gece geçirmeyi daha beklemiyordum. Ama salaklığın yüzümden ikimizde buradayız." "Bu senin suçun değil, Aaron." Haklımıydı bilmiyordum. Sanırım haklıydı ama benim insan olarak görevim onu korumaktı.
Ona sarmaşıklı bölümde söylemek istemediğim birşey söyledim. "Cassie, Rau'den Sawai Falconian ne demek?" "Neden soruyorsun ki?" "Çünkü sanırım ben oyum, ama kızma tamam mı?" dedi. Önümde eğilip, bana bir tür selam verdi. "Ne yapıyorsun sen, ayağa kalk rezil gibi gözüküyorsun." Ayağa kalkıp, göz teması kurmamaya başladı. "Sen elementlerin efendisisin." Sana söylediklerimden dolayı lütfen beni affedin. "Bir kere eğer bana kralmış gibi davranırsan o sefer affetmem. Bana kendine nasıl davranılıyorsa aynı şekilde davran." "Tamam, ama lütfen kendinizi küçük görmeyin." Yola devam etmeye başladık. Şimdi herşey bitmiş geriye buradan çıkmak kalmıştı. "Aaron, kristal nerde?"
"Sanırım cebimdeydi." Ceblerime iyice baktıktan sonra ben olmadığını, onun bakmasını söyledi. Sanırım o en değerli olandı. Çünkü tekti.
Yola en az iki saat devam ettikten sonra artık dayanamayıp Cassie'ye "Neden hala çıkamadık, bir çıkış yok mu?" diye sordum. Ama karşılık vermedi. Hem onunla bir bağım olduğunu hissediyordum ama bir taraftan da beni sinir ediyordu. Nasıl konuşmalı, nasıl tepki vermeliydim bilmiyorum. Belli ki o da bilmiyordu. Çok fazla utangaç davranıyordu. Yani bildiğim kadarı ile ona bir zararım dokunmamıştı. Acaba o da benim gibi buraya gelirken mi birşey yaşamıştı? Hiç bir fikrim yok. Düşüncelerimden uyanmalı ve labirenti bitirip hava kristalini alıp asama takmak istiyordum.
"Hey, Cassie! Biraz durup sohbet etmeye ne dersin? Çok bitkin gözüküyorsun." "Gerçekten mi tam sırası mıydı?" "Bence çok uygun hem de bu kadar sürede bulamadıysak önümüzde daha yol vardır." "Tamam, dediğin olsun." Bana böyle davrandığından alınmıyor, tam tersine daha mutlu oluyordum. Çünkü ailem dışında bana en kibar davranan kişi oydu. Belki de şimdilikti ya da şu özel kişi olduğum içindi.
Biraz durup sohbet ettikten sonra açıkça sıkıldığını söyledi. Yola devam ettik ama hala bir ipucu bulamadık. En azından Tyler'ın mektuplarından olsa sevinirdim. Kristaller hakkında konuşması mutlu ediyor. Bir saniye! Kristaller.. Onları birleştirmemiz gerekiyordu. "Cassie, buldum. Kristalleri birleştirmemiz gerekiyor." "Eğer tahminin doğru işe büyük zaman kaybettik." "Evet, umarım doğrudur." İkimizde kristalleri yere koyup, çömeldik. Sonra parçaları karıştırarak birbirlerine tam uyan parçaları bir kenara koyduk. Hepsini birleştirdik ve tamamlandı. Ama iki tane ayrı kristal olmadı. Tam tersine bir kristal oluştu. Avuç içi büyüklüğündeydi. Parçaları yerleştirdiğimiz aralar ışıldayıp, tam bir kristal oluşmuştu. Şimdi sırada portalı açmak vardı. "Aferin sana, dahi çocuk." Övünmemiştim ama o hissetmiş gibiydi. Sonra birlikte kristali tutarak havaya kaldırdık. Sonra kristal hiç olmadığı kadar parladı ve karşımızda portal açıldı. Karşıdan Tyler'ı oracıkta endişe ile beklerken gördüm. Biraz geç kaldığımızı anlamıştım. Tabii Tyler bizi görünce o kadar sevindi ki anlatamam.
Biraz konuşmadan sonra ona elimdeki kristali gösterdim.
- Aldık Tyler. Peki şimdi ne yapacağız?
- Yapacaksın. Cassie bir dahakine gelmemesi gerekiyor, efendim.
-Olmaz. Onunla gitmek istiyorum. Lütfen, bunu yapma Tyler.
-Tamam efendim. Çok şanslısınız Cassie, böyle alçakgönüllü birini bulamazsınız.
Cassie alçakgönüllü kelimesini duyunca sırıttı. " Ne oldu Cassie mutlu olmuşa benziyorsun?" "Aslında ben görevlerimi tamamladığım için mutluyum. Bu son elementimdi. Yani tek başına gitmek zorundasın. Ama bir yol..." "Hayır. Ne olursa olsun gelmeni istiyorum. Tabii sende istersen." "Bende isterim ama hallederiz, Aaron. Zaten elementlerin efendisisin. Senin yapamayacağın şey yok." Bunu söyledikten sonra sırıtmadan duramadım açıkcası. Herkesin beni sürekli böyle övmesi biraz rahatsız ediyordu ama alışmaya başlıyordum. Hissedilebilir bir şey bu... Daha sonra koridorun arkasında, köşeden gelen bir adam gölgesi gördüm yaklaştı ve köşeyi döndü. Daha sonra durdu bana bunu söyledi. "Seni tebrik ederim, Aaron. Ayrıca hoşgeldin. Babaya bir kucak vermek yok mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Powerful: Hava
FantasyAaron Hawthorne. O çocukken hep element ve güçler konusunda bilgili ve aşıktı. Büyüdüğünde artık bunun saçma bir şey olduğunu düşünüp kenara attı. Taa ki o yaz gelene kadar. Annesi onu yazlığına götürdü. Sakin bir tatil yaşama hayali iptal oldu. Ve...