Bölüm 4

19.6K 1.7K 3.9K
                                    

      Posta baykuşları Büyük Salon'a dolduğunda Draco Gryffindor masasına kaçamak bakışlar atmaya başladı. Gece ortak olduğu kabusun ve hislerin ardından sabahın ilk ışıklarıyla çıkmıştı odadan. Harry'den yüz yüze özür dileyemezdi. Özür dilemek onun için yeterince zorken bir de Harry Potter'dan özür dileyecek değildi, en azından yüz yüze. Özellikle vaftiz babasının ölümüne şahit olduktan sonra söylediğinin ağırlığının farkına varmaması imkansızdı. Hislerini sadece kısa bir anlığına deneyimlemiş olmasına rağmen acısını hala hissedebiliyordu. Draco'nun annesi de babası da hayattaydı ve Draco hayatı boyunca uzak olduğu bir duyguyu dolaylı yoldan da olsa, Harry'den öğrenmişti; kimsesizlik. Kabuslarında diğer duygular tarafından bastırılmış olmasına rağmen Draco zor da olsa isimlendirebilmişti hissettiği şeyi. Bunun üzerine Harry'ye gerçek bir özür borçlu olduğunu biliyordu. Ve Harry'nin bunu yapacağını asla düşünmediğini.

      Kendi tanıdık baykuşu annesinden gelen bir zarf bıraktığında hemen okumak yerine cebine koydu. Harry notu aldığında yüzündeki ifadeyi kaçırmak istemiyordu. O sırada masada dönen muhabbetten çok uzaktı. Kendisine yöneltilen soruların bile farkında değildi. Sonunda sabah notu verdiği baykuş Harry'nin önüne konduğunda dikkat kesildi. Harry notu okuduğunda yüzüne yerleşen şaşkınlığın alt metnini yakalamaya çalıştı. Pozitif bir şaşkınlık mıydı? Yoksa negatif miydi? Emin olmaya çalışırken notu buruşturduğunda derin bir iç çekti. Cevabını almıştı, değil mi? Pozitif bir karşılık sayılmazdı.

      Yaşadığı minik hayal kırıklığının yüzüne yansımasına izin vermedi ve o tarafa bakmaya devam etti. Harry başını çevirip olduğu tarafa baktığında gözlerini yakalamış, samimiyetini hissetmesini ummuştu. Harry bakışlarını kaçırdığında tuttuğu nefesi yavaşça bırakıp önüne baktı. Henüz içindekilere hiç dokunmadığı tabağıyla bakışırken kendini kapattığı sessizlikten uzaklaşmış, çevresindekileri duymaya başlamıştı.

      "Potter bugün de suratsız," dediğini duydu Pansy'nin. Belki de sessizlikten çekip çıkaran Potter olmuştu.

      "Ne?" diye sordu kaçırdığı muhabbeti yakalamak istercesine.

      Theo arkasını dönüp Gryffindor masasına birkaç saniye baktıktan sonra gülerek önüne döndü. "Zor bir gece olmuştur onun için, kabuslar falan."

      "Sahi," dedi Zabini, Draco'ya dönerek. "Sen nasıl uyuyorsun?"

      Pansy sırıttı. "Ağlama sesleriyle zor olmuyor mu?"

      "Öyle deme," dedi Theo. "Erken babalık provası olarak düşünelim."

      Draco sessizliğini korumaya devam ederken yeniden Blaise girdi söze. "Siz konuşuyor musunuz hiç? Ne görüyor rüyalarında?"

      "Sayıklıyor mu?" diye sorarken Pansy'nin fazla keyifli olması Draco'nun sinirine dokunmuştu.

      "Ruh Emicileri görüyordur," derken cüppesinin şapkasını takıp ellerini kaldırdı Theo. "Bööö..."

      "Sonra anneciğinin kollarında ağlıyor mudur?"

      Arkadaşları konuşmaya devam ederken Draco, Kelid Aynası'nın karşısında oturan Harry'nin hislerinin hücrelerinde akıp gittiğini hissetti. Anlık bir üşümeyle ürperirken yutkundu. Başını iyice önüne eğmiş elleriyle yüzünü kapatmıştı. Kendisine ait bile olmayan hüzün büyüyen bir baloncuk gibi içini doldururken nefes almakta güçlük çekiyordu. Arkadaşlarının şu an gülüyor olmasına Harry ne kadar sinirlenirse, o kadar sinirliydi. Sonunda dayanamadı.

      "YETER!" diye bağırırken bütün salonu inletti. Ellerini yüzünden çekmiş, başını kaldırmış ve dik otururken bakışlarını arkadaşlarının yüzünde gezdirmeye başlamıştı. "Yeter," diye tekrarladı daha kısık sesle.

Nightmare | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin