Bölüm 22

14.6K 1.4K 1K
                                    

      Draco, rüya bittiğinde uyansa da gözlerini açamadı. Rüyanın etkisindeydi ve henüz uyanmak istediğinden emin değildi. Üstüne bir de Harry'nin öpücüğü eklendiğinde hisleri pozitif anlamda katlanmaya başlamıştı.

      Harry'nin rüyalarına defalarca girdiği için duruma alışmıştı ama bu yeni ve garip bir deneyim olmuştu. Aslında bağı öğrendiği andan beri merak ettiği bir şeydi. Sadece... Nasıl bir his olduğunu bağ kopmadan bir gün önce öğrenmeyi beklemiyordu. Şimdi vazgeçmesi gerekenlere bir yenisi daha eklenmişti. Oysa Harry'yi rüyasındaki haliyle de çok sevmişti. Arkadaşlığını kabul etmediği için kalbinin kırıldığını söyledikten hemen sonra bunu düzeltme çabası çok hoşuna gitmişti. Üstelik rüyada konuştukları geçmişi değiştirmese bile o anıya ait kötü hisleri alıp götürmüştü sanki. Tam da anlaştıkları gibi düşmanlıkları rolden ibaretmiş gibi... Onlar başından beri birbirine değer veren, dostlukları için yıllarca sabreden iki dosttu. Bunu düşünmenin nasıl bu kadar iyi hissettirdiğini bilmiyordu ama merak ediyordu; acaba Harry de Draco'nun değiştirmeye çalıştığı her kabusunun ardından böyle mi hissediyordu? Draco ona gerçekten... İyi gelmiş miydi yani?

      Bağdan vazgeçmenin sandığı kadar kolay olmayacağını düşünürken gözlerini araladı ve bakışları Harry'nin sırtını buldu. Ona iyi geldiğini, onu bazı açılardan iyileştirdiğini biliyordu. Ancak şu an hissettiği endişenin sebebi de kendisiydi. Harry endişeliydi, korkuyordu. Draco'ya kötü ya da suçlu hissettirmemek için uğraşıyordu ama hislerinin bağdan kaynaklandığını düşünmeden edemiyordu. Draco bunun farkındaydı ve Harry'ye haksızlık ettiğini düşünüyordu. Kendini onun yerine koyduğunda bu durumla baş edebileceğinden emin bile değildi. Ya şüpheli olan Harry'nin hisleri olsaydı? Ya Draco ona bu kadar değer veriyorken, onu gerçekten seviyorken... Harry'nin aslında sevmeme ihtimali olsaydı? Draco muhtemelen Harry'den daha büyük tepki gösterir, emin olmak için her şeyi yapardı. Beklemeden. Sevgisinin karşılıksız olma ihtimaline fazladan bir saniye bile katlanamazdı Draco. Öyleyse Harry'nin katlanmasına izin vermek haksızlık değil miydi? Sonuçta Draco kendi hislerine güvendiğini söylemişti. Ne olursa olsun onu sevebileceğini söylemişti çünkü buna inanıyordu. O halde... Uzatmanın ne anlamı vardı ki?

      Cüppesinin iç cebinden asasını alarak olduğu yerde yavaşça doğruldu ve hiç düşünmeden asayı ikiye böldü. Asanın kırıldığı noktalardan kırmızıya dönük buhar havaya karışıp kaybolurken Draco'nun bakışları, Harry'nin şaşkın bakışlarıyla buluştu. İkisi de bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından işte, diye düşündü Draco, hiçbir şey değişmedi. Yüzüne bir gülümseme yerleşti. Bir sorun olmadığını dile getirmek üzereydi ki...

      İçlerini tarif edemeyecekleri bir his kapladı.

      Yakıcı sıcaklıkta bir rüzgar esti içlerinde, kalplerini çevreledi ve kendilerine ait olmayan ne varsa yok ederek bütün vücutlarına yayıldı sanki. O güne kadar tam olarak anlamakta bile zorlandıkları bağın, kendilerine ait somut bir parçaymışçasına kopup gittiğini hissettiler. Kaybolan yakıcı rüzgarın ardında ise kocaman bir boşluk kaldı.

      Draco'nun gülümsemesi yavaşça silinirken Harry bir şey sormaya korkuyordu. Nefes almakta bile zorlanırken ne soracağını da bilmiyordu zaten. Ne sorabilirdi ki? Beni hala seviyor musun? Benden nefret mi ediyorsun? Neden gülümsemiyorsun? Bunları düşünmek bile yeterince kötüydü ve alacağı cevaplara hazır hissetmiyordu. Öyle ki, kendisi bile hislerinde yoğun bir karmaşa yaşarken Draco'nun olumlu bir cevap vermesi Harry'ye imkansız geliyordu.

      "Ben..." dedi Draco ama devamını getiremedi. Harry'nin gözlerine bakarken nasıl hissettiğini anlamaya çalışıyordu. Kendisine ait olan hisler bile bağın ardında bıraktığı o kocaman boşlukta savrulurken neyin ne olduğunu anlamakta zorlanıyordu. Harry'den nefret etmiyordu. Ama... Onu seviyor muydu?

Nightmare | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin