Bölüm 23

15.9K 1.4K 2.5K
                                    

      Malfoy Malikanesi'ne adım attığı andan itibaren geçmek bilmeyecek iki haftanın hislerini toparlamaya yetmesini umuyordu. Kaybolup giden hislerinin ardında bütün sorunu çözebilecek kırıntılar bulmak için elinden geleni yapacaktı. Yoktan var edemeyeceğini biliyordu ve mantığıyla düşündüğünde birbirine girmiş hislerin arasında sevgiye ait o sıcaklığı bulacağından emindi. Çünkü tam da ona söylediği gibi; hislerindeki değişim bağın öncesinde başlamıştı. Bunu biliyordu. Bağdan haberi yokken ona adım adım yaklaştığını, yıllarca gördüğü ve bir şekilde nefret etmeye programlandığı Harry Potter'ı gerçekten tanımaya başladığında düşüncelerinin nasıl değiştiğini çok iyi biliyordu. Bağın kopması beklediğinden daha büyük bir etki yaratmıştı, o kadar.

      İlk günü annesiyle sohbet ederek geçirdi. Gün boyu aklını Harry'den uzak tutabilse de gece odasına geçtiğinde onu düşünmemek imkansız hale gelmişti. Harry hala Hogwarts'taki odalarındaydı. İksiri kullanıp kullanmayacağını, kullanmazsa kabus görüp görmeyeceğini bilmiyordu ve bu Draco'nun çaresiz hissetmesine neden olmuştu. Belki biraz da önemsiz. Harry'nin kabuslarına engel olabiliyorken kendini iyi hissediyordu. Daha da önemlisi Harry için önemli biriymiş gibi... Önemli bir şeyler başarıyormuş gibi... Şimdi durum tersine dönmüştü. Değil Harry'ye iyi gelmek, kötü hissetmesinin sebebiydi Draco.

      Yatağına otururken yeni asasını elinde çeviriyordu. Eskisini kırdığı ve bağın kopmasına neden olduğu için pişman olup olmadığını düşündü. Eğer sonuna kadar koruyabileceğini bilse, bağın kopmasına asla izin vermezdi. Ancak bir sonraki gün Profesör McGonagall bunu zaten yapacaktı. Onun yerine, Harry'ye haksızlık etmemeye karar verdiği anda bizzat kırmanın doğru olduğunu düşünüyordu. Böylece o gerginliği yaşarken yalnız kalabilmişlerdi. Harry'nin diğerlerinin yanında ağlamak istemeyeceğini, yalnız kalmak için kaçıp bir yerlere saklanacağını biliyordu. Hiç değilse konuşmuşlardı, değil mi? Her ne kadar Draco'nun söyleyecek bir şeyi olmadıysa da olabilecek en sakin şekilde atlatmışlardı. Ama bu; Draco'nun daha iyi hissetmesini sağlamıyordu.

      Her yeni güne kafası daha karışık uyanıyordu. Harry'den uzak kaldığı süre uzadıkça o boşlukta savrulup duruyordu sanki. Hangi açıdan bakması gerektiğini, neye odaklanacağını bilmiyordu artık. Mutsuzdu. Yalnızdı. Harry yanında olsaydı, ona sorardı. Ancak yüzünü görebilmek için bir hafta daha beklemek zorundaydı.

      Sekizinci günün akşamında annesiyle şöminenin karşısında oturuyorlardı. Babasından gelen mektubu okumuş, beraber cevap yazmışlardı. Draco bir süre sonra Andromeda Tonks'un konusunu açtı. Beklediğinin aksine annesi pozitif şeyler söylemişti. Bir gün, doğru şartlar sağlandığında kardeşiyle barış sağlayabileceğinin mesajını bile vermişti. Bu Draco'nun biraz olsun iyi hissetmesini sağladı. Ama yeniden negatifleşmesi ve düşüncelere dalması gecikmemişti. Annesi daha ilk günden beri ruh halinin kötü olduğunun farkındaydı ama ona hem zaman, hem mesafe tanımak için üstüne gitmemişti. Oğlunun kendi isteğiyle konuşması için sabırla beklemişti.

      "Rüya konusu ne oldu, oğlum?" diye sordu sessizliği bozarak.

      Draco bu soruyla şöminedeki ateşe diktiği bakışlarını annesine çevirdi. Şok olduğu yüzünden kolayca okunabiliyordu. "Sen nereden biliyorsun?" diye sordu.

      "Draco..." Annesi gülümsedi. "Mektup yolladın ya?" dedi sorarcasına. "O konuda kitaplar istedin, hatırlamıyor musun?"

      "Doğru," diye mırıldanırken bakışlarını kaçırdı.

      "Anlatacak mısın?" diye sordu annesi. "Neyin olduğundan başlayabilirsin mesela. Geldiğinden beri düşüncelisin. Odandan pek çıkmıyorsun, konuşmuyorsun, mutsuz görünüyorsun. Evde olduğun için mutlu olursun sanıyordum."

Nightmare | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin