Bölüm 13

18.8K 1.5K 2.8K
                                    

      Draco gergin başladığı günün geçen her dakikasında daha gergin hissediyordu. Harry'yi kahvaltıda görememişti. Gün boyu ortak dersleri de yoktu. Bu onu ancak akşama doğru görebileceği anlamına geliyordu. Öğleden sonra dersi olmadığını biliyordu ama Harry bu vaktini genelde arkadaşlarıyla geçirdiği için odaya dönene kadar göremeyecekti. Onu görmeyi neden bu kadar istediğini bile bilmiyordu. Sadece not meselesinin sinirini bozmasına engel olamamıştı ve içinden bir ses Harry'nin yanında olması gerektiğini söylüyordu. Bunu yapamayacağını bilmek ise patlamaya hazır bir bombaya dönmesine neden oluyordu. Gün boyu azarlamadığı arkadaşı kalmamıştı. Arkadaşları bu ruh halinin ondan uzak durmak için bir işaret olduğunu bildikleri için yanaşmamışlardı ama Draco ne yapıp edip sinirini onlardan çıkarmanın yolunu bulmuştu.

      Kendi dersleri bittikten sonra oyalanmadan yatakhaneye döndü. Harry yoktu. Bu; Draco için hayal kırıklığıyla karışık sinir demekti. Siniri kendineydi, hayal kırıklığının kaynağından ise emin değildi. Gerçi artık hangi duygusundan emindi ki? Herhangi biri, herhangi bir sebepten, Harry'den kaynaklanıyor olabilirdi ve buna engel olmasının bir yolu yoktu. İşte bu nokta, Draco'nun dönüp dolaşıp geldiği noktaydı. Hissettiklerinin sebebi aralarında oluşan lanet bağdan başka bir şey değildi.

      Odada onun gelişini beklemek istemediği için ortak salona gitmeye karar verdi. İçeri girdiğinde Hermione, Ron'u kolundan çekmeye çalışıyordu.

      "Sadece bakacağız," dedi Hermione.

      "Bizi öldürür!"

      "Görünmeyeceğiz. Sadece ne durumda olduklarını görmek istiyorum."

      Draco yanlarından geçerken ikisi susup ortak salonun çıkışına doğru yöneldiler. Onlar giderken Ron'un en son, "Harry bizi öldürecek," dediğini duydu. Bu onun için yeterli olmuştu. Hiç düşünmeden, amacı zaten ortak salondan çıkmakmışçasına ilerlemeye devam etti ve peşlerine takıldı. Onları olabildiğince uzaktan ama gözden kaybetmeden takip ettiği dakikaların ardından kendini Quidditch sahasına giderken bulmuştu. Hedefin orası olduğunu anladığında yolunu değiştirdi. Sahaya giden yolda pek kimse yoktu, önündekiler bir anlığına arkalarına bakarlarsa yakalanırdı. En iyisi farklı yol kullanmaktı.

      Harry dersleri bittikten sonra yaşadığı kararsızlığa rağmen sahaya ulaştığında, Nathaniel sahanın ortasında oturuyordu. Ona doğru ilerlerken sırıttı. "Maçlarda da böyle yapacaksan Hufflepuff'ın işi zor," diye seslendi.

      Nathaniel başını kaldırıp Harry'yi gördüğünde hemen ayağa kalktı. "Geleceğinden emin değildim."

      "Quidditch ilgisiz kalabileceğim şeylerden biri değil," diye cevaplarken aklına Draco oynamayı bıraktığında ilgisinin nasıl kesildiği geldi. Ama o tamamen farklı bir durumdu.

      "O halde," diyerek gülümsedi ve yerdeki iki süpürgeden birini ona uzattı. "Başlayalım."

      Harry süpürgeyi alırken kafasını salladı. "Hünerlerini gösterme vakti, Nate."

      Nate demesine şaşkın bir gülümsemeyle karşılık verirken elindeki Snitch'i kaldırdı ve özgür bıraktı. "Yüzyılın en genç arayıcısı benim gibi bir çaylağa çok yüklenmez diye umuyorum."

      "Söz veremem." Harry süpürgeye atlayıp yükselirken sırıtıyordu. Sahanın bir ucuna kadar uçtuktan sonra dönüp bakışlarıyla Nathaniel'ı buldu ve uçma tarzını incelemeye başladı. Snitch'in kendini kolayca göstermeyeceğini biliyordu. "Yapabileceğinin en iyisi bu mu gerçekten?" diye seslendi sahada pek de hızlı olmayan şekilde uçan Hufflepuff'a.

Nightmare | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin