Muhteşem bir havuçlu kek yapmak için dört yumurtayı, bir buçuk su bardağı şekeri ve yarım su bardağı sıvı yağı karıştırırım. Bir su bardağı sütle iki su bardağı unu ekleyerek karıştırmayı sürdürürüm. Karışımımın içine kabartma tozu ve vanilya eklemeyi unutmam. Önceden hazırladığım havuçlarımı, içinde bolca olmasını sevdiğim cevizlerimi kek harcına kattığımda kokusunu içime çekerim. Tüm bunların yanı sıra bir çay kaşığı karbonla bir çay kaşığı tuzu da ihmal etmem. Bu tarif benim kurtarıcım olduğu gibi kendime uyguladığım terapi yerine de geçebilir.
Yüz seksen derecede kırk beş dakika boyunca pişirdiğim kekin kokusu eve dağıldığında gülümsemeye başlarım. Gülümsemek; kar yağışının uğradığı, şiddetli yağmurların pencerelerimizi titrettiği dünyamızda tenimizi ısındıran güneşe benziyor bence. Şimdi aklımdan yapmaktan ve yemekten ayrıca keyif aldığım havuçlu kekin tarifini düşünürken gülümsemeyi deniyorum. Dudaklarımın iki yana kıvrıldığını hissediyorum. Bu yabana atılmayacak bir başarı fikrimi sorarsanız.
Toprak'la aynı masaya oturduğumuzu her hayal edişimde sırıtmaktan ağzımı kapatamadığımı düşünürdüm. Yani o kadar çok gülmek isterdim ki bir noktadan sonra bu etrafımdaki herkes için ürkütücü gelmeye başlardı. Kendimi tutmam mümkün olamazdı. Neticede hayallerin sık sık gerçek olmadığı dünyamızda, benim etrafı pembe balonlarla kaplı bir hayalim gerçekleşiyordu. Geçmiş zaman eki kullanmayı acilen bırakmam gerektiğini farkındayım ama bırakamıyorum. Hiçbir şey hayal ettiğim gibi gitmiyor. Yardıma ihtiyacım olduğunu derinden hissedip hüsrana gömülmeye epey yaklaşıyorum.
Kimsecikler yardımıma yetişemiyor ve ben böylesi bir manzaranın içinde olduğum için yardıma ihtiyaç duyduğuma hala anlam veremiyorken yanımdaki kız konuşuyor. Şu esmer, saçları beline kadar uzanan, güleç yüzlü kızdan söz ediyorum. Hani benim buzdan heykelimle birlikte bizim masamıza gelen ve sonra benim yanıma yerleşen o kız. Toprak'la aramda el sürülmemesi gereken bir soba misali oturan esmer kızın kokusu burnuma çalınmasın diye burnumu sıkmak istiyorum. Pahalı parfümünün kokusunun bana ulaşması demek çok rahatlıkla Toprak'a da ulaştığı anlamına geliyor. Bundan hazzetmiyorum. Sonuçta kim sevdiği beyefendinin üzerine başka kadınların kokusunun sinmesinden hazzeder ki?
Peki, ben tam olarak Toprak Dağhan'ı nasıl tanıyorum? Hatta ben kendisinin bile dikkat etmediğine emin olduğum her şeyi nasıl bu kadar iyi biliyorum? Hepsini açıklayacağım. Kendime gelmek için size içimi dökmeye ihtiyacım var zaten.
Toprak'ı ilk kez gördüğümde üniversite ikinci sınıf öğrencisiydim. Geçen sene İstanbul'a gözlerinize inanamayacağınız kadar çok kar yağmıştı ve tabii bunu fırsat bilen öğrenciler kendilerine tatil vermekten eksik kalmamışlardı. Fakültenin bahçesi ayağımın altında çatırdayan buzlarla kaplıyken okula gelmek pek de akıl işi değildi aslında. Ancak devamsızlıktan kalmaktan endişe ediyordum. Emin olun sabah derslerine gitmemek için uydurabildiğim bahaneler yaratıcılık sınırlarını aşıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Çiçekleri Açtığında
HumorHayat güzel. Hayat bir reçel kavanozunun içine parmağınızı daldırıp ufak bir yaramazlık yapmak isteyeceğiniz kadar tatlı. Tüm sivri köşelerine rağmen -yuvarlak bir dünyamızın olması bunu değiştirmiyor- toz bir şeker kadar tatlı hem de. Şimdi böyle s...