Elimdeki uzun çalıyla yere manasız şekiller çizerken Toprak'ın ismini yazmamak için epey uğraş veriyorum. Adam birkaç adım kadar yanımda benim çadırımı kurmaya çalışırken ilanı aşk etmeden durmayı başarmam gerekiyor. Biliyorum, bunu şartlar hayli normalken yapmak bile tahmin edilebileceğinden daha güç fakat sağa sola sapmadan kulaç atmaya devam etmeliyim. Şunun şurasında iskeleye ulaşmama ne kadar kalmış olabilir ki?
İşlerin nasıl bu raddeye geldiğini sizleri fazla merakta bırakmadan anlatacağım elbette. Öncelikle henüz ortalıkta kamp alanını simgeleyen hiçbir şey yokken damlayan Burcu'dan söz etmeliyim. Bakın sırf sizin güzel hatırınız için adını ağzıma alarak ayrıntıları aktarıyorum. Yoksa şahsıyla ilgili sessizlik orucu tutmayı tercih edeceğimi söylemek durumundayım.
Gelir gelmez Toprak'ın kurulduğu sandalyeye attığı cilveli bakışı nerede görsem tanırım bir kere. Dudağımın iç tarafını hafifçe kemirmeye başladığımda Gülşah'ın gözlerini belerterek beni kendime getirmeye çalıştığı dakikaları arkamızda bırakalı çok olmadı. Üstelik Büşra da onu içine dâhil edemediğimiz minik toplantımızdan habersiz olduğu halde konuya ışık hızıyla aydı. Arkadaşlarımın en çok bu huyunu seviyorum. Yani vaziyet böyleyken en çok bu huylarını seviyorum ama başka türlü olsaydı mutlaka diğer huylarından birini en çok sevecektim.
Burcu, Toprak'ın başına gelir gelmez konuşmaya, geniş bir sohbeti aralarında sürdürmeye kararlıymış gibi de hiç susmamaya koyulduğunda planımızı devreye sokmamız gerektiğini hissettim. Gülşah da aynı sinyali bakışlarıyla bana yolladı ve Emir'in yanına gidip erkek arkadaşının ağlamaklı sesler çıkarmasında inkârı mümkünsüz bir katkıda bulundu. Ben de abartılı bir iç çekişle onların yanına seğirtmeden önce kendi çadırımı kurabileceğimi dile getirdim. Burcu, şeytanın boynuzları yüzüne gözüne batmış gibi irkilince dilimi çıkartmamak için ağzıma kilit vurmayı düşündüm. Belki de bu dili bademciklerime kadar yollamalı ve ihtiyaç duyana kadar oradan geri gelmemesini sağlamalıyım.
Gülşah gerçekten şoka girmiş gözlerini irileştirip hayıflanırken elimdeki çadıra bakmıştı. Küçük oyunumuzu parlatmaya ihtiyacı vardı anlaşılan. Her şey ben ve benim içerlerime sığdırmakta inanılmaz güçlük çektiğim aşkımdan kaynaklanıyor neticede. Gülşah ne yapıyorsa onu ayakta alkışlamalıyım. Her ne yaparsa yapsın kelimelerimi sadece onu desteklemek için kullanmalıyım. Tabii Büşra'yı da! Gelip benim minicik halimle böyle işlere kalkışmamamı söylediğinde Toprak'ın kurulduğu sandalyesinden yavaşça kalkmasına şahit oldum. Ne kadar güzel bir andı ama o öyle! Videoya alabilseydim keşke. Moralim bozulduğunda açıp tekrara alarak seyrederdim.
Yüzü düşen Burcu'ya kaşlarımı tüm bilmişliğimle kaldırırken bedenimi hafifçe iki yana salladım. Toprak çadırı elimden alıp kurmak için hareketlendiğinde "Benim çadırımı sen kuracaksın Emir," diye seslendi arkadaşına. "İyi ve kibar bir adam olduğum için kızlara yardım ediyorum ama sana etmeyeceğim." Başını oynatarak Emir'e gri rengindeki çadırı gösterdi. "Onu istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Çiçekleri Açtığında
HumorHayat güzel. Hayat bir reçel kavanozunun içine parmağınızı daldırıp ufak bir yaramazlık yapmak isteyeceğiniz kadar tatlı. Tüm sivri köşelerine rağmen -yuvarlak bir dünyamızın olması bunu değiştirmiyor- toz bir şeker kadar tatlı hem de. Şimdi böyle s...