XXIV. Tutuklu Kalan Yürekler

18.1K 1.1K 657
                                    

Şimdiden uyarıyorum! Bölüm diğerlerine göre biraz kısa. Ve belki de en kötüsü!! Umarım kusmadan ve bayılmadan bölümü bitirebilirsiniz. Sonra bana gelip "Koala hanım bölüm yok şöyle, yok böyle. Böyle kötüydü, şöyle kötüydü." demeyin. Zaten biliyom!!

Hatalar olabilir, ne kadar kontrol edip kendimi yırtsam da okuma körlüğü nedeniyle gözden kaçırdığım oluyor, hayrınıza görmezden gelin. İyi okumalar...

***

"Sevenler en sonunda bir yerlerde buluşmazlar. Onlar en başından beri birbirlerinin içindedir." demiş Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî üstad.

Annesinin sesi bu sözlerle kulağında çınlayıp duruyordu gecenin başından beri. Gözleri, yanında olan ve sokak lambasının sarı ışığı düşen çilli yüzde gezindikçe damarlarında yoğun, sıcak ve akışkan bir şey gezinip duruyor; kalbi ise yerinde duramayan, yaramaz, haylaz bir çocuk gibi atıp duruyordu.

Zihni, annesinin o cümleleri söylediği ana, geçmişe ait sayfaları geriye doğru devirdi.

Annesinin Mevlânâ'ya olan tutkusu sayesinde aklında kalan sözlerden biriydi bu. Korhan daha küçükken ev hanımı olan ve mutfakta yemek yapan annesine gidip bacak kadar boyuyla yanında durmuş, "Anneciğim, tıpkı sen ve babam gibi ben de sevdiğim insana kavuşacak mıyım? Ne zaman bulacağım seveceğim insanı?" diye sormuştu, anne ve babasının sevgisine şahit olduğu için. O kadar güzel ve güçlü bir sevgi vardı ki aralarında sormadan edememişti. Anne ve babasının sevgisine hep imrenmişti. Aniden gelmemişti çocuk aklına, ama artık merakı galip geldiği için sormak istiyordu. Babasının annesine olan bakışlarını her gördüğünde hem babasına olan hayranlığı hem de ikisi arasında ki sevgilerine hayranlığı artıyordu.

Salça ve soğan kavurduğu tencereden gözlerini ayırıp yanında dikilen ve sorduğu soruyla şaşıran kadın, ocağın altını kısmıştı. Yağmur hanım, Korhan'ın boyuna yetişmek adına çoktan dizlerini kırıp çömelmiş ve mavi gözlerle buluşturmuştu mavi gözlerini. Dudaklarında tevazu bir gülümseme, gözlerinde ise iç ısıtan bir parıltı vardı. Ev işlerinden yıpranmaya başlayan ancak ona rağmen hâlâ yumuşacık olan ve yemek kokusu sinen elleriyle minik ve pürüzsüz elleri aldı avuçları arasına. Ve Korhan'a unutamayacağı o cümleyi kurmuştu. "Sevenler en sonunda bir yerlerde buluşmazlar..." derken oğlunun minik kaşları çatılmış, dudakları büzülmüştü. Kadın oğlunun bu haline dayanamadı ve ardından elini oğlunun minik kalbine koymuştu gülümsemesi devam ederken. "...Onlar en başından beri birbirlerinin içindedir, demiş üstad Mevlânâ. Sevdiğin burada ama zamanı geldiği vakit onu bulacaksın can özüm."

"Peki ne zaman?"

"Onu Allah bilir sadece."

"Ama anneciğim benim ne zaman onunla buluşacağımı bilmem lazım. Hazırlıksız çıkmayayım karşısına, ayıp olur. Sen hep aniden misafir gelebilir ve evi dağıtmayalım diye benle ablamı evde oynatmıyorsun mesela. Ayıp mı olsun o kişiye anneciğim yani?" demişti hızlı hızlı. Her kurduğu cümlenin sonunda cümleleri uzun diye derin soluklar almış, bununla beraber minik göğsü hızlı hızlı inip kalkmıştı.

Dedikleri ile annesinin dudağındaki gülümseme genişlemiş ve inci gibi dişlerinin gözler önüne serilmesine neden olmuştu. Korhan, annesi gibi güzel gülen birini sevmeyi istedi o an. Annesi gülünce gecesine ay doğmuştu sanki, hep böyle oluyordu. "Gülüşü güzelse o da güzeldir, kalbi de güzeldir hem. Annemin kalbi çok güzel çünkü. Görmedim ama öyledir bence, çocuklarını seven annelerin kalbi çirkin olmaz bir kere." deyivermişti içinden.

VECAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin