Arkadaşlar bölüme geçmeden önce yüksek müsaadenizle hepinize bir soru sormak istiyorum ve açık bir cevap istiyorum :) Son bölümden sonra KİM BEDDUA ETTİ LAN BANA??? Bölümü attığım gece rüyamda bıçaklanıyodum. "Kim elledi benim dötümü" diyen dayı gibi tüm gün evde "Kim beddua etti lan bana" diye dolandım durdum :(( N'aptım ben size ya? :(
Bıraktığım şarkılarla okuyun, hatalar varsa görmemişimdir. İyi okumalar :)
Herkese hayırlı ramazanlar💕
***
Bir annenin feryadı, acısı, öfkesi yeri göğü yıkacak kadar güçlüydü. Evladına bir şey olma düşüncesine bile katlanamayıp yüreği ezilirken, ölümün kucağına düşmesinin an meselesi olduğunu bilmesi ezilen yüreği ateşler içinde bırakıyordu.
Yaşın kaç olursa olsun, şaka veya ciddi de olsan annene "Anne bana bir şey olursa ağlar mısın?" sorusunu sorduğunda ilk önce sırtına veyahut vücudunda herhangi bir yere bir darbe yiyordun, ardından da "Saçma sapan konuşma. O nasıl soru?" diye de buna benzer cevap alıyordun ve konu orada kapanıyordu annenin sinirli bakışları eşliğinde. Çünkü o anne bunun düşüncesine bile katlanamazken o an hissettiği acıyla yapıştırıyordu bir tane, ama onun hissettiği acının aslında binde biri bile değildi vurduğu darbe.
Anne olmak için doğurmak gerekmiyordu. Sadece doğurmakla da anne olunmuyordu. Dildar hanım bunu çok iyi anlamıştı. Ali'yi doğurmamıştı ama onun için öz evlattı, candı, kandı, ciğerinin yarısıydı.
Evlat acısının nasıl olduğunu bilmiyordu ama sevdiği birini kaybetmenin acısını çok iyi biliyordu. Evlat acısı bunun ötesinde bir yangın bırakırdı insanın yüreğine. Bu gerçekle burun buruna olduğunu bilmek bile onu kahredip delirtiyordu. Daha bunu yaşamamış olmasına rağmen bu kadar canı yanıp bu hale gelirken yaşasaydı ne olurdu bilemiyordu.
Eli ayağı birbirine dolanmış ve ne yapacağını şaşırır gibi etrafında dönerken gözleri hastane koridorundaki insanlarda geziniyordu telaşla. Girdiği koridorda gördüğü ameliyathaneyle kaçmaya çalıştığı gerçeğin ilk tokadını yedi o an. Ancak reddetmekte kararlıydı. Ne yapacağını bilemez halde yerinde dururken hemen yanında kızı ve kocası vardı. Onun gibi korkulu ve telaşlı... Gözleri hâlâ ameliyathanedeyken birkaç adım attı ve korka korka ameliyathanenin önündeki bedenlere baktı.
O an dudakları arasından bir feryat yükseldi. "Ali."
Dizlerinin bağı çözülürken kendini tutamayıp düştü ve avuç içleri yerle buluştu. "Oğlum." dedi titreyen dudaklarıyla ve göz yaşları yanaklarına yuvarlandı en sonunda.
Kabul etmediği gerçek bu sefer duvar örüp toslamasına neden olmuş, ona başka seçenek bırakmamıştı. Yine de direnmekte kararlıydı Dildar hanım. Canının acısını nasıl anlatırdı bilemiyordu. Ama sanki birisi ciğerini yerinden söküp kezzapa sokup sokup çıkarmaya başlamıştı. İki koluna girip onu yerden kaldırmaya çalışan kocası ve kızına direnirken yerinden kalkıp koşarak onlara doğru gelen Korhan'ı gördü gözleri. Bu da yediği başka bir tokattı. Canının içinin sevdiği buradaydı, ama o yoktu.
Dudaklarını yakıp geçen hıçkırıkları kulaklarının uğuldamasına, ellerinin bu sıcak havalarda buz kesmesine neden oluyordu. Onun gibi dizlerinin üzerine çöküp karşısında duran esmer gencin akı kızarmış, sulu mavi gözlerine baktı kadın.