Medyadaki şarkıyı kesin ama kesin dinleyin. Hem onu dinleyerek yazdım hem de mangaokuru yarimle Diyarbakır sokaklarında beraber keşfedip aşık olduğumuz şarkı. Sırf şarkıyı bulmak için şarkıyı çalan esnafa gidip sorduk. Bu şarkının artık bende yeri çok ama çok ayrı.
Ayrıca bölüm biraz geç geldi kusura bakmayın çiçeklerim. Memlekete geldiğimden ve ev çok kalabalık olup vakit bulamadığımdan dolayı yazmam uzun sürdü. Ki yazmasam da olurmuş, o kadar berbat bir bölüm.
Sabır dileyerek iyi okumalar diliyorum, hepinizi seviyorum.😘❣️
***
Zaman, avuçlarınız arasında olan, dökülen kum taneleri gibiydi. Ne akan zamanı ileri alabiliyordunuz ne de geri alıp yaptığınız hataları düzeltebiliyordunuz. Çünkü giden gitmiş, yapılan yapılmış, açılan yara çoktan açılmış, kalan kalmıştı. Geçmiş ya yara olarak kalıyordu ya da silinip gidiyor, kimsenin umurunda olmuyordu.
Çok yol kat etmişlerdi. Kısa sürede düşe kalka, birbirlerini kanata kanata, yumruk yumruğa kavga edip birbirlerini kıra kıra, yeri geldiğinde de kanattıkları yerleri iyileştirip kırılan yerleri de onararak gelmişlerdi buraya kadar. Yarıladığı yolun ortasında durup arkasına dönüp baktığında uzun ve dikenli yolun yarısını arkalarında bıraktıklarını görüyordu, bir o kadarda önünde bulunuyordu. Ama yaptıkları şeyden pişman olsa dahi bir kere bile "Keşke yapmasaydım." dememişti. Yaptıkları ile buraya kadar gelmişlerdi ve eğer bunları yapmasaydı hayatında bu adam olmayacaktı. Bazı şeyler acıta acıta ve kanata kanata olmadığı sürece olmazdı, Ali ile durumları da böyle özetlenebilirdi. Hataydı yaptıkları belki ama hatalarından ders çıkarıp yaptıklarını da onarmasını bilmişti.
Koridorun ucunda gördüğü ve nefes nefese ona doğru gelen sevgilisini görünce fobisinden dolayı yeniden dört kat merdiveni çıktığını anlamıştı. Dudakları çoktan kıvrılmış ve ağzı kulaklarına varmıştı. İnsan sevdiği birini uzaktan görünce gülümsemeye başlardı ya, onun sadece dudakları değil gözleri de gülüyordu Ali'yi görünce. Kalbi küçük bir çocuğun parka giderken ki sevinci gibi şen şakrak oluyordu. Onu öpünce dünyası ayaklarının altından kayıyor, kendini uzay boşluğunda hissediyordu. Ona dokununca teni alev alev alıyor, bu dünyada cennetin tadını alıyordu.
Okullar açılalı iki hafta oluyordu ve şimdiden dersler yoğunluğunu ve ağırlığını hissettiriyordu. Hem onun hem de sevgilisinin. Derslerin yoğunluğu ve ağırlığı yetmezmiş gibi sevgilisi kafede çalışıyor, kendine ayrıca eziyet edip yoruyordu. Ama ona rağmen tempoya ayak uyduruyordu. Bu yorucu tempo sonucunda da ölü bir vaziyette eve dönüyordu. Eğer beraber yatmazlarsa Ali'nin uykusuz kalacağını ve uyuyamayacağını biliyor, sırf bu yüzden de ailesine Anıl ve Halil'lerde kalıp ders çalışacağını söylüyordu. Eve uğradığı gün sayısı azalmıştı resmen. Ali'nin uykusuz kalma sebeplerini kabusları olduğunu artık biliyordu ve aralarında bilinmeyen hiçbir şey yoktu artık. Aralarında ki bağ daha da sağlamlaşmıştı, birbirlerine olan sevgi ve güvenleri daha da artmıştı.
Ayrı kaldıkları her dakikanın özlemini ağır yaşıyorlardı. Artık Korhan boş zamanlarında Ali ile onun derslerine giriyor, kafeye onunla gidip onunla dönüyor, çişe bile beraber gidiyordu neredeyse. Ali ise vakit bulduğu her an Korhan'a koşup herkesin bakışına ve ne diyeceğine aldırmadan çoğunlukla kantinde olan sevgilisine sığınıyordu. Sırf onun için iş saatlerini bile azaltmıştı.
Sevdiği adam ona her hızlı adımında yaklaşırken, o istifini bozmayıp sırtını duvara yaslamaya devam etmişti. Derse geç kalmıştı sevgilisi ve dersin hocası dayısı oluyordu. Özcan hoca derse 15 dakikadan fazla geç kalanları almıyor, yetmezmiş gibi geç kalanlardan gelirken kahve de istiyordu. Ali'de 12 dakika geç kalmıştı derse, bu yüzdendi acelesi.