BÖLÜM 8

183 11 10
                                    

Ağzımdan kaçan dopdolu kahkahaya engel olamamıştım. Gerçekten. Kim buna inanırdı ki? Yani, benim bir sarayım olduğuna köyün delisini bile inandıramazdınız. Dalga geçiyorlardı benimle!

Karnımı tutup iki büklüm olmuş bir şekilde kahkahalarla gülmeme bir süre müsaade ettiler. Daha sonra Charles kolumdan tutup beni doğrulttu ve "Bak, Beatrice. Bütün gece yürüdük, hepimiz çok yorgunuz ve üşüdük. Karnımız da acıktı," yanındaki askerlerden biri hak verircesine hafifçe kafasını salladı, "lütfen, saraya girelim. Orada istediğin kadar çıldırabilirsin."

Son cümlesinden sonra kolumu kurtararak dağılmış saçlarımı düzelttim. "Çıldırmadım ben. Çıldırmayacağım da. Ama bu..." dedim elimi uzatıp sarayı göstererek.

"O saray, senin sarayın Beatrice. Sana daha sonra anlatacağım ama şimdi gidelim." Başımı hafifçe salladım ve iki askerle beraber tepeden inmeye başladık. Bütün gece ormanda yürüdükten sonra, sıcak bir yatağa ve yemeğe bu kadar yakın olduğumuzu bilmek ne kadar yorgun olduğumu fark etmeme sebep olmuştu. Bacaklarım titriyordu ve nedense toprak ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissediyordum. Bacaklarım çalışmayı bıraktığında ve yanağım toprağa gömüldüğünde karanlık beni huzurlu kollarına almıştı bile.

-

"Uyanıyor sanırım," dedi genç bir kız. Bir dakika, daha 18 yaşındaydım, ben de genç bir kızdım ama neden kendimi yaşlıymış gibi hissediyordum? Gözlerimi açıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kocaman bir yatağın ortasında yatıyordum. Yatağın üstüne kırmızı, kadife bir örtü perde gibi serilmişti. Odanın kasvetli havası bir yandan içimi ısıtıyor, bir yandan yabancı bir yerde olduğumu iyice gözüme sokuyordu. Burası neredeyse Kraliçe Victoria'nın kaldığı odaya benziyordu.

Kulak kabartıp etrafımı dinledim. Şöminede yanan odunun çıtırtısını ve dışarıda yağan sağanak yağmurun sesini net bir şekilde duyabiliyordum.

"Leydim?" dedi bir kızın ince sesi. Başımı sağa çevirip sesin kaynağına baktım. En fazla 16 yaşında, sarışın mavi gözlü bir kız garip bir şekilde bana bakıyordu. Bana leydim diye mi hitap etmişti biraz önce? "Leydim, benim adım Serenity, sizin Belenheim Sarayındaki hizmetçinizim. Nasıl hissediyorsunuz?"

"Ben... Ne?" dedim doğrulmaya çalışırken. Vücudumu gözden geçirdim. Bacaklarım bütün gece yürümekten dolayı ağrıyordu ve yanağımdaki sızıyı da göz ardı edemiyordum. Onun dışında oldukça dinç ve sağlıklı hissediyordum. Elimi yanağıma götürdüğümde Serenity'nin gözleri sonuna kadar açıldı.

"Leydim, yanağınıza merhem sürdük ama doktor iyileşmesinin birkaç gün süreceğini söyledi," sonra küçük bir tebessümle ekledi, "ama en azından yara izi kalmayacak. Bir leydinin yüzünde yara izi olduğunu düşünemiyorum bile, ne kadar korkunç olurdu." dedi garip bir şekilde gülerek.

"Ah, yine çok konuşuyorsun Serenity, Leydiyi ikinci bir bayılmanın eşiğine getirdin." dedi odaya süzülen orta yaşlı bir kadın. Gözlerimle onu takip ederken yatağımın yanına geldi ve nazik bir biçimde reverans yaparak kendini tanıttı. "Leydim, ben Alicia, Belenheim Sarayının baş kahyası ve bakıcısıyım. Sonunda sizinle yeniden görüşmek ne büyük mutluluk!" Beyaza çalan sarı saçlarını ensesinde sıkı bir topuz halinde toplamıştı. İlk bakışta çok yaşlı görünmese de yakından bakınca oldukça yaşlı olduğu fark ediliyordu.

Yatağa doğru büyük bir adım atarak üzerime eğildi ve nazik bir şekilde beni dikleştirdikten sonra arkama büyük ve yumuşak yastıklardan koydu. "Serenity, Leydi için yemek hazırlamalarını söyle. Hızlı olsunlar." Midem guruldadığında ne kadar da aç olduğumu fark ettim. Leydi Elzabeth'le yemeğimizin üzerinden uzun zaman geçmişti.

BeatriceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin