2. BÖLÜM : GURUR VE ÖNYARGI

4.9K 390 155
                                    


"Karşısındakinden cesaret almadan gerçekten âşık olabilecek kadar pişkinlik gösterebilen azdır."

-jane austen/gurur ve önyargı.


2



Bir burukluğun başkaldırışı bu kadar güçlü olmamalı. Yazılı kuralların örttüğü nefesleri yazılmamış normal itmemeli. Bu mahalle bu şekilde süregelmemeli.

İnsanlar kötü, evet. Ancak kötüyü kötüyle örtmenin adına iyilik denilir mi?

İyilik ne ki?

Kütüphaneler ve kitapçılar benim güvenli alanlarımdı. Alt mahallenin arasına sıkışıp kalmış bir kitapçı bulduğumda kendimi hemen atmıştım içeriye. Duvarlarda hafif sararmış afişler, ahşap raflarda sıra sıra kitaplar diziliydi.

Dükkanın içinde belli belirsiz bir toz ve eski kitapların kokusu dolanıyordu. Parmaklarımı kitapların arasında gezdirirken köşedeki plakları düzenleyen oğlan başını çevirip elindeki plakları düzensiz bir şekilde bırakıp ellerini çırptı,

"Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?"

"Merhaba kolay gelsin," dedim ve kitaplardan birini çekip elime aldım. İncelediğim sırada sırıttım, "Gurur ve Önyargı," diyerek kitabın kabartmalı kapağına parmağımı kibarca sürttüm, "Uzun süredir okumak istiyordum."

"Harika bir seçim," dedi oğlan ve sırıtarak plaklara döndü. Onları bir bir dizmeye başladı, "Okurken kendinizi bu diyarlardan uzaklarda hissedeceksiniz."

"Okudunuz mu?" dedim kitabı avcumla sıkıca tutup diğer raflarda dolanmaya başlarken.

"Lise dönemi tam bir Austen hayranıydım," dedi ve elinde tuttuğu bir plağı yerleştirmeden önce tutup birkaç saniye inceledi, "Kind of Blue, ne de büyük bir klasik ama!"

Odağım ona çevrildi ve elinde tuttuğu plağa bakarak gözlerimi kocaman açtım, "Babam da Miles Davis'i çok sever," dedim heyecanla, "Ona hediye olarak almak isterim," Bir an duraksayıp yanımdaki parayı hesapladım, "Siz onu bana ayırabilir misiniz? Yakın zamanda onu almak için tekrar geleceğim."

"Tabii ki," dedi ve plağı alıp kasaya doğru götürdü. Bir çekmece açtı ve içine koyarak tekrardan plak köşesine ilerledi, "Siz yenisiniz buralarda sanırım."

"Öyle," dedim ve kitapçının içinde dolanan tombik beyaz kediyi sevmek için eğildim, "Manisa'dan geliyorum, Ege'de İngilizce Öğretmenliği okumak için geldim. Tepedeki mahalledenim."

"Han mahallesi mi?" dedi ve son plağı da yerleştirip doğruldu, "Oraya nasıl yabancı soktular?"

"Şey," dedim ve duraksadım. Oradan uzaklaşmak için sabahın köründe kendimi buraya atmıştım. Bu nedenle mahalle hakkında pek konuşmak istememiştim, "Kirasını ödüyorum işte, parasıyla değil mi?"

Bana dönüp elini uzattı, "Kadir ben. Babamın dükkanı burası. Yaşlandığı için emekliye ayrılma kararı alıp dükkanı bana bıraktı."

Kadir yirmilerinin ortasında, genç ve kibar bir adamdı. Babasının emanet ettiği bu minik dükkanda vakit öldürüyordu. Kasanın önündeki masasında soğumuş bir kırmızı çayı, etrafta pekçe taze sulanmış bitki vardı. Gözünde yuvarlak numaralı gözlükleri, üzerinde salaş krem gömleği vardı. Altındaki keten pantolonu ütüsüzdü.

KARA ÇİY | +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin