Çok fazla günah vardır. Bana göre insan ırkı için en pisliği ise düşüncelerinin çöplüğüdür. Bazı merhemler yaralara iyi gelir, bazı kitaplar da akıl akıntısına. Peki ya iftira nasıl iyileştirilir?Hey sen,
hiç iftiraya uğradın mı?
Sana az da olsa birileri inandı mı, ya da inanmaya çalıştı mı?
Savunabildin mi kendini, yoksa donup kaldın mı?
Peki ya iftira edenlerin günahı ne oldu, bedelleri ödediler mi?
Sahi, karma denilen bu şey gerçek miydi, yoksa mazlumun kendini avutmak için aklına soktuğu bir vicdan mastürbasyonu muydu, bilemiyorum. Aslında züğürt tesellileri arasında insan boğulup giderken kulakları kanasa bile dinlemeye aç bekliyor. Ne acı, değil mi?
Güne iğrenç hissederek başlamıştım. Gözlerimi araladığımda dilim damağım kupkuruydu. Karnım açlıktan gurulduyordu. Güneş açık perdelerden yüzüme vururken gözlerimi kısıp ayaklandım. Yataktan kalkmamla dengem şaştı. Dün içtiğim alkol bedenimdeki hükmünü hala sürdürüyordu.
Bir anda başıma dank etti.
Utancımla yatağa oturdum ve üzerime baktım. Dünkü gömleğim ve kot eteğim vardı, yatağın hemen dibinde dün akşam Kara'nın çıkarttığı ayakkabılarım duruyordu. Elimi alnıma götürdüm ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım, "Geri zekalı Melek! Sokakta uyusan daha az rezil olurdun, adama bekar mısın diye sormak ne?"
Doğrulup sinirle mutfağa ilerledim, "Hayır bir de alt dudağını büzüp Melisa bana gelebilir mi diye soruyorsun? Mal Melek! Kadir'e izin vermedin, bari Melisa'ya ver ne demek?"
Sinirden sürekli konuşuyordum.
"Seni şak diye öpsem ne demek ya! Sa-lak!" Mutfaktaki musluğu açtım ve bardağa su doldurdum. Suyu içerken sinirle salona doğru ilerledim. Balkona çıktığım sırada söylenmeye devam ediyordum. İlk olarak karşıya baktım. Balkonunda değildi.
Kara öyle güzel bir manipülatördü ki, Kadir'e vermediği izni Melisa'ya vermesini bir lütuf gibi karşılamıştım. Ona resmen evime bir insan alabildiğim için minnet etmiştim. Sarhoşken dönüştüğüm aptal insana öfkelenmiş bir şekilde sandalyeye oturdum ve denize bakarak gözlerimi kapattım.
"Melek, sen misin? Asfaltta uzanırken göremeyince tanıyamadım bir an."
Gözlerimi açıp başımı yan balkona çevirdim. Kara, pufuna oturmuş; sigarasını içerken denize bakıyordu. Boğazımı temizledim ve suyumdan büyük bir yudum alırken onu izledim, "Günaydın Kara, dün için çok özür dilerim. Gerçekten kusura bakma."
Deniz manzarasına doğru dumanı üflerken sırıttı. Sonbahar rüzgarı dağınık saçlarına dokunuyordu. Mavileri bana çevrildiğinde hafif alaylı sırıtması yüzüne yayıldı, "Sen kusura bakma, istediğin plağı sordurttum, sonuca henüz varamadım."
"Ne plağı?" dedim kaşlarım çatılırken, "Anlamadım ki."
"Şu dediğin yeni grup," Küllüğe sigarasını ezdi ve ayaklandı, "Daha gelmemiş buralara plakları. Bulduğumda bırakırım salondaki masana."
Balkondan içeri geçtiği sırada dün ondan istediğim İzel-Çelik-Ercan plağını hatırladım. Düşündükçe yeni anıların sisleri bir bir temizleniyordu aklımdan. Sürekli söylediğim saçma şeyler ve düşünceler çıkıyordu aklımda karşıma. Utancımdan hızla içeriye geçtim.
Duş alıp üzerime yeni kıyafetler giydim. Kahvaltı namına bir şeyler tıkıştırıp evden çıktım. Bugün mahalleyi turlamaya karar vermiştim. Pastanede Hakan dışında kimse olmadığını görünce duraksadım ve pastaneye girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA ÇİY | +18
أدب المراهقينMelek, üniversite okumak için İzmir'deki köhne bir mahalleye taşınır. Mahalleyi yöneten Karahan Çakır'ın dikkatini çeker, ancak onlar melek ve şeytan kadar farklıdırlar. Kara, onunla anlaşmak için ortak bir yol seçer. Kitaplar... "Kara bana hoş geld...