0.5

126 18 44
                                    

Quiet when I am coming home and I'm on my own...*Eve geldiğimde sessiz ve kendi başımayım.*~Billie eilish, When the partys over

Acılarla kalın...

~~~

Sesleri duyuyor musun Natalie? Çığlık sesleri geliyor, duydun mu? Tek ben mi duyuyorum acı bir şekilde atan çığlıkları?

Yoksa...
Benden mi geliyor sesler? İçimdeki ruh dayanamadı mı? Çığlıklar susmuyor Natalie. Acı iliklerimde kor gibi gezerken ruhum bedenimi parçalıyor. Kaçmak istiyor, özgür olmak istiyor.
Ölmemi istiyor.
Biraz cesaretli olsam , kurtarırdım bedenimi. İki jilet darbesiyle biterdi işim. Ya da iki avuç hap. Ama ben her zaman korkağım Natalie. Yaşamaya da korkuyorum ölmeye de. Bu korku beni bitirecek belki.

Sabah istemeyerek kalktığım yatağımdan ayrıldım, üzerimi değiştirdim. Okula hızlı adımlarla yürürken bir simit yedim.
Doymadım.
Okula vardım, Rose'u gördüm. Hızla bana seslendi.

"Angela?!"

İsmim buydu. Melek anlamına gelen ismim. Ama asla melek gibi görünmediğim ismim. Rose adının anlamına bu kadar benziyorken, benim benzememem Tanrı'nın bana verdiği ve asla sonu olmayacak cezalardan biriydi.

"Geldim." Sesim yorgun çıkıyordu. Ben hep yorgundum zaten. Belki aylarca uyusam geçmeyecek bir yorgunluk vardı üzerimde. Ruhum dinlenmek istiyordu işte.

Ama dinlenmesi için gereken şeyi yapacak cesaret, bende yoktu.

Rose'un heyecanla anlattığı kendisine çıkma teklifi eden kişileri dinlerken, isteksiz dinlediğimi belli etmemeye çalışıyordum. Yaptığım şey çok ayıptı. Ama dayanamıyordum. Salak değildim, enayi hiç değildim. Beni kıskandırmaya çalışıyordu. Bunun farkındaydım. Ama gururum, belki
de ruhum bunu reddediyordu. Kantine gideceğimi söyleyerek kalktım ve teklif etmesini beklemeden koşarak çıktım.

Yalan değildi zaten. Açtım. Belki yemekle ruhumdaki boşluğu doldurmaya çalışıyordum. Ama umrumda değildi, yemekler insanlar gibi ağlatmıyordu beni. Üzmüyordu, aksine mutlu ediyordu. Sıraya girdiğimde gözlerimi kapattım. Birkaç dakika sonra burnuma gelen koku burnumu sızlattı.

Bruno.

Yanıma gelmişti. Hissediyordum, ellerim titremeye başlamıştı. Ama bekledim. Adımı onun güzel dudaklarından duymak istedim.

"Angela." Sesi. Tanrım, bu çok boktandı. Onu duyup ona sarılamamak çok kötüydü. Gözlerimi sakince açtım. Karşımda gördüğüm güzel yüzü, beklentiyle bana bakıyordu.

"Merhaba, Angela. Ben Bruno, tanıyor olmalısın. Birkaç defa sohbet etmiştik. Nasılsın?" Tanıyordum onu, hem de nasıl tanıyordum...
Kötüyüm desem n'olurdu?

"İyiyim..."
İyiyim dedim. Hepimiz yapmadık mı bunu Natalie? Canımızdan can giderken iyiyim demedik mi? Gözyaşlarımızı silip gülümsemedik mi?
Zaten zorla konuşmuştum. Nasılsın diye sormadım ona. O da anlamış olmalı ki bir şey demedi.

"Sen sıradan çık istersen. Şu masaya geç. Ben alırım yemeğini." Her cümlesinde melek gibi gülümsemesi benim içimdeki ona sarılma isteğini harlarken yavaşça kafamı salladım. Boş sıra ararken tercihimi en kuytu yere yaptım.

Görülmeyi sevmiyordum,zaten pek de görünmüyordum.

Onu görünce açlığımı unutmuştum ama elindeki tostu görünce karnımın guruldamasına engel olamadım.

Teşekkür edercesine kafamı salladım. Bir ısırık aldığımda mutluluktan ölecektim. Bruno'nun bana bakarak gülümsediğini görünce utancımdan yerin dibine girecektim.

"Yemek yemeyi seviyorsun galiba?"
Başımla onaylayınca devam etti.

"Ben de çok severim. Neyse, seni bunları konuşmak için rahatsız etmedim. Ben senden bir şey istiyorum.
Bana Rose'u anlatır mısın?"

Bana Rose'u anlatır mısın?
Bana Rose'u anlatır mısın?
Bana Rose'u anlatır mısın?

Kulaklarımda sözleri çınlarken boğazımda kalan tostla öksürmeye başladım. Bunu bana yapamazdı, yapmamalıydı...
Benden bunu istememeliydi. Bunu nasıl yapacaktım?Sevdiğim adama sevdiği kadını nasıl anlatacaktım?

O an bırak gitmek istedim kantini. Arkama bakmadan koşmayı. Eve gidip yemek yemeyi ve unutmayı.
Ama onu öyle seviyordum ki, eğer kalbi benim yüzümden incinirse vicdan azabından ölürdüm. O benden ölümümü istese daha iyi hissederdim belki. Ama o beni öldürmekten de beter edecek şeyi istedi.
Ve bunu yaptım.

Rose'u anlattım ona. Sevdiği yemekleri, şarkıları, hobilerini, fobilerini...
Konuşmam boyunca çocuksu bir heyecanla dinledi beni. Her dediğimi aklına kazıyordu sanki. Her şey bittiğinde ayağa kalktı ve beni yanağımdan öptü.

Öptü beni.
Ve benim kalbim o kadar kırıktı ki mutlu bile olamadım.
Rose çok güzel Natalie. Ve ben çok çirkinim.
~~
İşler kızışıyor. Fark ettim mi bir beş bölümdür esas kızın adını yazmamışım. Angela güzel isim...

Sorular:

Bruno hakkında ne düşünüyorsunuz?

Rose hakkında?

Kitap nasıl devam etmeli?

İyi ki okudunuz. Acılarla kalın...

Natalie.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin