Her şey bana en son söylediği cümle ile başlamıştı.''Bu dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.''
O günden beri Sude'den sonra bir arkadaşım daha oldu.Tam tamına üç hafta boyunca beraber vakit geçirmiştik.On sekiz yaşında olduğumu ve tıp fakültesini kazanmayı planladığımı öğrenince sürekli evime gelip bana ders çalıştırdı.Yirmi bir yaşında olduğunu öğrenmiştim.Bana ders çalıştırma konusunda yardım edebilmesinin sebebi ise kendisinin de tıpı kazanmış ve tıpın birinci senesinde olmasaydı.Normalde ikinci senesinde olması gerekirdi fakat bir sene kendi isteği ile dinlenmek için mezuna kalmış.
Annemle bile tanışmıştı.Üstelik annem karşı cins bir arkadaşımın olduğunu ve çocuğunda kariyer sahibi elit bir insan olduğunu öğrenince çok mutlu oldu.Ona benden daha iyi bakıyordu.Onun geleceğini duyacağı zaman hamarat kadın konumuna geçip en güzel yemekleri hazırlıyordu.Üvey evlat muamelesi görüyordum.Açıkçası gerçekten bu durum pekte hoşuma gitmemişti.
İsminin Cihan olduğunu öğrendim.Sürekli birlikte kafelere gidip birbirimize bir şeyler anlatarak kahvelerimizi yudumluyorduk.O bana komik bulduğu anıları anlatıyor, ben ona okulda yaşadığım birtakım sıkıntıları vs. anlatıyordum.Gerek şımarık iki çocuk, gerek elit insan konumuna girip birbirimizi tamamlıyorduk.Sinemaya gidip herkesten aykırı kararlarla filmi yorumluyor, lunaparklara gidip onun zoru ile istemeye istemeye ve korka korka hız trenleri ve gondollara biniyorduk.En sevdiğim atlı karıncaydı çünkü burada çok sevimli küçük çocuklar vardı.Personelden izin alıp Cihan'ın asık ve ''ne gerek vardı?'' suratı ile atlı karıncalara binmiştik.Ben onun huysuz ifadesine bakıp gülüyordum ve oda benim güldüğümü görüp ciddiyetini takınmaya çalışıyordu.Fakat en son ciddi kalmaya dayanamayıp kahkaha atarak gülmesi ile atlı karınca süremizi tamamlıyorduk.
En güzel ve bilgilendirici tarihi müzeleri geziyor, kendi çapımızda yorumlarda bulunuyorduk.Genelde vaktimiz kütüphanelerde geçiyordu.En çok dikkatimizi çeken savaş ve tarih romanlarını birbirimize gösteriyorduk.Kütüphanede olduğumuzda sessiz olmaya çalışma çabasına giriyorduk fakat bu ters psikoloji yaparak ister istemez gülüp ses çıkarmamıza sebep oluyordu.İnsanların rahatsız olmaması için tam patlayacağımız an dışarı hızla çıkıyor ve kahkaha işimizi orada hallediyorduk.
Arada sırada okuluma geliyor ve ders notlarımı inceliyordu.Hatalı soru çözümlerimi bana özel ders öğretmeni edasıyla anlatıyordu.Benden gizli bir şekilde telefonumdan e okul notlarımı karıştırıyor ve yükseltmem gereken notlarım hakkında bilgi veriyordu.
Kısacası Cihan, Sude'den sonra hayatımın derinine çivilenmişti.Ve hayır sevgilim değildi.Onunla çok yakın arkadaştık.Neredeyse her gün vakit geçiriyor olmamız ve birbirimizi tamamlıyor olmamız sevgili olmamızı gerektirmezdi.Çünkü onunla sevgili olup onu kaybetmek istemiyordum.Aşk bu hayattaki en girift şey olabilirdi.Eğer onunla çıkarsak onu kaybederdim.Ona aşık olsam bile çıkmak istemiyordum çünkü çıkarsam er yada geç bitebilirdi ve ben aşk acısı çekmekle uğraşamazdım.Biz böyle iyiydik ve böyle kalmalıydık.
Yine her zamanki gibi kendim ile tartışmayı tamamladıktan sonra ders programıma göre çantamı hazırladım.Okul formalarımı katlayıp sandalyenin üzerine yerleştirdikten sonra yorganımı kaldırıp yatağımın için sıvıştım.Sıcacık yatağımdaki huzurumu hiçbir yerde hissedemiyordum.
Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.Uykuya dalma moduna geçmiştim ve gözlerim kısıldığı için etraf bulanıklaşmaya başlamıştı.Odamdaki sarı loş ışık sayesinde hemen mayışıyordum.
Yorgun ve halsiz gözlerimi yavaşça kırparak karşı duvarı izliyordum.Gözlerimi artık tamamen kapatmıştım.Tam rüyalar alemine giriş yapacaktım ki aklıma gözlerimi kapatmadan önce, ayakta arkası dönük bir biçimde penceremin kenarında duran simsiyah bir şey gördüğüm gelmişti.Paranoid bozukluğum olduğunu düşünmek istedim.Evet böyle bir bozukluğa sahip olmayı çok isterdim.Çünkü onu görmüştüm. Bu sefer yaşadığım paranormal olaylardan sıyrılacak bir bahanem yoktu.Çünkü o....Haftalardır gözüme takılan siyah gölgeyi boydan görmüştüm.Evet.O buradaydı.
Gölgeler, gölgeler, GÖLGELER!Her gün istisnasız penceremde, sandalyemde, duvarlarda, uykularımı zehir etmek için tavanlardalar!O lanetlerin yüzünü göremiyorum.Küçük bir parçasını görebiliyorum fakat bu sefer penceremde boydan görmüştüm.Şekilsiz şemalsiz saniyelik gördüğüm şeylerdi! Gözlerimi açmak istiyordum.Ya da istemiyordum.Çünkü telefonumdan delilercesine bildirim sesi geliyordu.Bildirim sesleri durmuyordu.Elimi uzatıp bakmak istedim.Sakince yorganımın altından gözlerimi açarak telefonuma odaklandım ve elimi uzatarak iki parmağımla aldım.Gözümü açtığım an telefon susmuştu.Karanlık yorganımın altından zar zor telefonun güç tuşunu buldum ve bastım. İşte korktuğum başıma gelmişti.Telefonumda mesaja dair hiçbir şey yoktu.Fakat mesaj yerine daha farklı şeyler vardı.Telefonumun duvar kağıdında doodle tarzı yavru kedi fotoğrafı varken artık sadece simsiyah bir ekrana sahiptim.Siyah duvar kağıdına sadece odaklanarak bakınca görülebilen, siyah rengine yatkın gri ile çizilmiş gül vardı.Telefonumu hızla yastığımın altına sıkıştırdım ve yorganımı başımdan çekmeden içimden konuşmaya başladım.
Tanrım.Umarım hastayımdır.Umarım bana yakın zaman şizofren teşhisi konulur.Çünkü bunların gerçek olmasına karşın paranoid bozukluğu olan bir şizofren hastası olmayı tercih ederdim.
Yastığım titredi ve telefonumdan tekrar bildirim sesi geldi.Telefonu sakince elime aldım ve mesaja baktım.Cihan'dan gelmişti.
Cihan:Nasılsın? Beni uyku tutmadı.Kendimi biraz huzursuz hissediyorum.Umarım telefonunun sesi kısıktır çünkü sıkılınca sana arada mesaj atabilirim :d .
Mesajının sonuna, sürekli koyduğu o değişik emojiyi de koymayı ihmal etmemişti.
Bir tane daha bildirim sesi geldi ve yine Cihan'dan gelmişti.
Cihan:Umarım rahat uyursun ufaklık.
Aramızda sadece üç yaş olmasına rağmen şu kelimeleri yazmayı bırakamıyordu.
Mesajını okuduktan sonra yorganımın altından sanki o görüyormuşçasına kendi kendime küçük bir tebessüm bahşettim.
Telefonu bıraktım ve yorganımı yavaşça başımdan kaldırdım.Etraf karanlıktı.Işık yanmıyordu.Acaba elektrikler mi kesilmişti? Fakat perdemin açık olduğunu hatırlıyordum ve oradan ay ışığı vurması gerekiyordu.Belkide önüne bulut geçmiştir diye düşündüm.Ama sanırım ayın üzerine değil de benim üzerime bulut düşmüştü.Çünkü yüzümün yarısı yavaş yavaş açıldı ve sol tarafım ile sarı loş ışığı ve odamı rahatlıkla görebildim.Ardında yüzümün sağ tarafındaki siyahlıkta gitti.Sakince duvarı seyretmeye devam ettim.
Keşke şuan farkına yeni vardığım şeyden sonra yok olsaydım.Keşke şuan farkına vardığım şeyden sonra düşüncelerimin içinde paramparça olup gitseydim.
Ben yorganımın altındayken beni görmeye çalışmıştı.Bana yaklaşmak istemişti.
Gölge.Gölge bana dokunmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shadow Chaser
Teen Fiction"Biliyor musun Deniz? Bu dünya hassas kalpler için bir cehennemdir."