❝Puslu bir gece yarısıydı. Seni gördüm, tüm benliğimle hissedip sardım. Sonra da baş taçım yaptım.❞ Ben onun bir tanesi, baş tacıydım. Solmayan çiçeği olduğunu düşünürken soldurdular beni sevdiğimden.PUSLU BİR GECE YARISI.
꧁⸻꧂
Güneşin batmasının ardından karanlık yeryüzüne ulaşarak gökyüzünü mesken tutmuş haldeydi. Tıpkı bir hükümdar gibi. Ancak kısa sürecek olan hükümdarlığına rağmen bu geceyi unutulmaz kılacaktı. Çünkü bu gece sona erdiğinde kimse için güneş doğmayacaktı. Mahvolmuş hayatlar geri dönüşü olmayan hatalara yönelip, sonsuz bir bekleyiş; pişmanlık ve yalnızlığın pençesine düşecekti.
Bu gece bir ağıt yakılacaktı göğe karşı.
Ve Bir gözyaşı yeminle yıkanıp toprağa karışacaktı.
"Mehlika'm." Genç kadının kalbi sevdiği adamın sesiyle heyecanla kasıldı.
Mehlika'm diye seslenirdi ona. Ay yüzlü, güzel yüzlü demekmiş Mehlika.
Aşık olduğu adam asıl ismini sık sık söylemezken bu hitabı ağzından hiç düşürmezdi. O, onun ay yüzlü kadınıydı. İsmiyle seslenmese de olurdu. Genç kadın elbisenin beyaz tülerini elinin tersiyle düzeltirken kocası hemen arkasından beliriverdi.
"Mehlika'm," dedi sanki dua eder gibi, şükreder gibi. "Beni mecnuna çevirdiğin yetmez mi?" dediğinde gözleri hayranlıkla eşinin üzerinde dolaştı. Beyazlar içerisinde tıpkı bir ay gibi parıldıyordu. "İlla diyorsun ki bir de etrafında pervane olayım." Öyle değil miydi zaten? Peşinden ayrıldığı mı vardı?
"Mahur utandırma beni sevgilim," İri mavi gözleri gülümsediği için kısılmıştı. "Nasıl görünüyorum?" diyerek etrafında bir tur döndü.
"Kalbime zararsın sen. Bu gece beni kalpten götürmeye niyetlisin." İç çekerek karşısında duran kadını seyretmeye devam etti. Sonra dikkatlice eleri arasındaki siyah kutuyu makyaj masasının üzerine koydu.
Onu izleyen karısının gözleri önünde kutudaki taçı narince tutarak çıkardı. Bu taçı tasarlamak için haftalarca kimseden yardım almadan uğraşmıştı. Eşine özel olmasını, bir tek onun elinin değdiği bir hediye tasarlamak istemişti. Taç bulunması ender siyah taşlarla donatılmıştı. Yer altında, işlemesi zahmet gerektiren on iki taşı bulup şekil vermesi yalnızca yirmi sekiz gününü almıştı. "Mahur..." Genç kadın beğeniyle taçın her bir ayrıntısını inceledi. Taç gerçektende çok güzel ve zarifti.
"Düğün hediyem." Taçı sevdiğinin saçları üzerine bıraktı. "Taç güzelliğinle bir anlam kazandı."
Tık tık!
İkili kapının tıklatılmasıyla beraber birbirlerinden ayrıldı. "Gir!" Meraklı iki çift göz hemen kapıdan içeriye giren vezire doğru döndü. Sarayın yeni veziri saygıyla ikisinin önünde eğilip selam verdi. "Efendim bir sorun var!"
Mahur eşini bırakarak genç vezirin yanına ulaştı. "Seni dinliyorum," dediğinde yüreğinde tarif edemediği bir huzursuzluk baş gösterdi. "Efendim birileri kutlama için hazırlanan tüm yemek ve içeceklerin içine zehir koymuş," dediğinde Mahur sinirle iki elini yumruk hâline getirdi. Yine düşmanları canını sıkacak bir yol bulmuştular! Şimdi de sarayında yaşayan insanları ve gelen davetlileri zehirlemeye kalkışmışlar!
"Yemeklerden yiyenler ve içeceklerden içenlerden yaklaşık yüz eliye yakın kişi şu an hekimler tarafından tedavi ediliyor. Zehirlenen kişilerin aileleri sizden bir açıklama bekliyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEVABI SENDE SAKLI
FantasiaGirdiği sokağın kırık lambasının aydınlattığı kadarıyla yoluna kendinden emin bir şekilde yürüyordu. Lâcivert rengine boyanan gökyüzü, içi gibi ağırlaşmış, hissiz bir melodiye dönüşvermişti. Onun tek isteği bir an önce fenalaşan akrabasının evine ye...