O lanet sesi duyduğum an onu gerçekten de görmek için çok meraklıymışım gibi kafamı ona çevirdim.
Bana öyle bir bakıyordu ki, bakışlarında resmen bütün duygular vardı. Öfke, pişmanlık, korku, sevimlilik, üzüntü, kırgınlık. Ama en çok özlem. Peki ben ona nasıl bakıyordum? Sadece iki şey vardı. Özlem ve öfke.
Ve kahretsin ki gerçekten o her aklıma geldiğinde kendime onu özlemediğimi söylemiştim. Kendimi kandırmak ve aptal gibi hissetmekten başka bir işe yaramıyordum. Yaklaşık bir dakika falan bakıştıktan sonra biraz daha durursam neler olacağını tahmin ettiğim içi oradan ayrıldım. Bayan Kim'in odasına girip kapıyı tıklattım.
"Hayatım, seni dışarıda bekleyeceğim."
Kris tek kaşını kaldırıp "Tamam bebeğim" dedi sadece.
Kapıyı kapattıktan sonra dışarı çıkmaya yönelecektim ki nerede görsem tanıyacağım o silüetle karşılaştım. Bu kez sadece endişeyle bakıyordu.
Sanırım biraz da kıskançlık.
"Sehun? Hiçbir şey söylemeyecek misin? K-Kime hayatım dedin?"
Beni aptal yerine koyan bu herifi ben de aptal yerine koymak isterdim ama zaten daha öncesinde intikamımı aldığım için artık uğraşmama gerek yoktu.
"Seni ilgilendirmez."
"Bu hangi sorunun cevabı?"
"Her ikisinin de."
Gözlerimi devirip dışarı çıktım ve her türlü pislikle dolu olmasına rağmen temiz diye adlandırılan havayı içime çektim. Onu görmemeliydim... Onu görmemeliydim... Onu görmemeliydim...
"Sakin ol Sehun... Sakin ol..."
Kendime bunu bir milyar kez söylesem de bir işe yaramayacaktı. Kendimden de, ondan da bıkmıştım.
Ondan korkuyordum. Beni kırıp döktüğü için değil, onun adını duyduğumda sinirlenmem gerekirken içim kıpır kıpır olduğu için. Şimdi onu gördüğümde bir aptal gibi göründüğüm için. Ona hala aşık olduğum için, ondan çok korkuyordum. Ve kendimden de nefret ediyordum.
Hemen Taeyong'a onu gördüğümü yazmak için elime telefonumu aldım. O benim günlüğüm gibiydi. Eskiden günlüğüme yazdığım şeyleri ona hem okutur, hem de hepsini anlatırdım. Sadece kendime özel olmasına rağmen yine de anlatırdım. O aptal ise dinlerdi, onu seviyorum.
Ama maalesef mesajı yazamadan esmer bir beyefendi elimi tutmuş bana bakarak gülümsüyordu.
"Bebeğim, sorun ne?"
Ben de ona gülümsedim. Şu an beni gerçekten rahatlatmıştı. Ama hala gergindim.
"Hiç." dedim ve sadece sarıldım. O da bana satılıyordu ama endişeli olduğunu kasılan çenesinden anlamıştım.
"Eve gidelim. Lütfen."
Kris'in mükemmel donuk bakışlarının altına hafif bir gülümseme nasıl da yakışıyordu? Tanrım... Bayan Kim tam da adamını seçmiş resmen. Ama çok sürmedi çünkü akşam kardeşlerimi babama götüreceğime söz vermiştim. Johyung götürebilirdi aslında ama tabi ki bunu yapmayacağını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kapıcının oğlu
Fanficpişt, kapıcının oğlu, ağzın değil elin iş yapsın her yeri bok götürüyor