üşüyorsun ceketimi al.

1.1K 123 192
                                    

              — ( bir hafta öncesi.)

"Memur Kim Seokjin, okuduğu dosyadan sonra ekipçe "Min" ailesi için arama başlatmıştı. bir yandan da geçmişte kalan, belki ölen bu iki çocuğun izlerini bulmak istiyordu. Kuzey Kore'nin yasaları her zaman genç adama saçma acımasız gelse de bunu yapmak zorundaydı mesleği için. aramalarını, Kuzey Kore'nin gelişmeyen teknolojisi ile zar zor yapıyor (?) bir yandan somut deliller arıyordu bu iki çocuk adına.

aradan geçen bir günün ardından, ekiplerin araştırması sonucu iki çocuğun soy adlarını geçmişte yaşanan olaydan bir ay sonra "Park" olarak değiştirdiklerini öğrenmişlerdi. onlara yardımcı olan, amcası olarak tahmin ettikleri kişi yaklaşık dokuz yıl önce ölmüştü. geriye elde kalan sadece tek bir şey vardı..

tüm delillerin ardından kalan Park ailesi. sahte kaçışlarla, ölümle dolu bir aile. Polis ekipleri ve cinayet büro amirliğindeki sıkı araştırmalar sonucunda Min Gyu'dan kalan mirasları soy adları değiştirilmeden hemen önce onlara ortaklık eden amcaları tarafından alındığını ve mirası kendi üstüne yaptırdığı bildirildi. çocukların soy adını, 1987'de değiştirildiğini artık başka bir kimlikte yaşadıkları sonunda belli olmuştu.

Genç adam, o yıllardaki kimlik çıkartan ve değiştiren tüm dosya kayıtlarını incelemiş ve büyük bir delil bulmuştu bir haftanın sonunda. Min kardeşlerin isimlerini Park kwang ve Park yu jin olarak değiştirdiklerini, ayrıca bulundukları yerden uzak bir yere taşındıkları not edilmişti.

park yu jin kimlik değiştirme sürecinden bir kaç hafta sonra öldüğünü, sadece park'ın hayatta olduğunu bulmuşlardı en sonunda. artık tüm araştırmalar, onun ve kurmuş olduğu ailesi üzerineydi. ikamet ettiği yeri kolayca bulduklarında artık geriye sadece bir şey kalmıştı.."

/ günümüz.
boğucu bir günü izliyordu gözlerim. oturduğum çimenlerin arasında gözlerim yeni büyüyen çiçeklere takılmış kısa, sevmediğim tombul parmaklarım okşamıştı beyaz yaprakları. boynuma içi boş olarak taktığım tüfeği, hemen yanıma koymuş öylece ormanın içinde oturuyordum bir kaç saattir. Jungkook'un astsubay olmasından sonra, yapacak hiçbir şey kalmamıştı 'saklanmak ve yaşamaktan' başka.

belki de en büyük görevdi bunlar benim için bilmiyordum. bildiğim en iyi şey beni yiyip bitiren özlemdi.. ruhum bir kurt tarafından yeniliyor gibiydi. kalbim yaşadıklarımın ağırlığı ile doluydu. ailemi, Taehyung'u ve Hoseok hyung'u özlemiştim. Hoseok hyung'a, Taehyung'u yalnız bırakmayacağıma söz vermiştim yaşananlardan hemen önce.

ama oradan giderken bile doğru düzgün sarılamamıştım ona. niçin bunun sözünü vermiştim ki, niçin insanlar bu sözü verirlerdi bırakacaklarını bildiği hâlde? ilerisinin hep aynı durgunlukta olacağını mı sanıyordum ben yoksa?

ailem.. son kez göz göze gelmiştim ablamla. keşke, bana ölen vakitleri verseler de geri dönebilseydim geçmişe. niçin kıymetini bilememiştim? acılarım engel mi oluyordu bu sevgileri görmeye? özgürlüğü bulmak isterken bir kuşta, avlamayı mı seçmiştim onu..?

"niçin böyle olmak zorundaydı" sorusundan alıkoyamıyordum kendimi.

o sırada gözlerimi daldığım yerden çekip, avuçlarımın içindeki parçalanmış çiçeklere bakmıştım. ölmelerine sebep olmuştum hepsinin yanlışlıkla. pişmanlıkla ellerimi birbirine sürtüp ayağa kalkacağım sırada uzaktan duyduğum tanıdık ses yutkunmamı sağlamıştı.

"ama.. öldürdün tüm çiçeklerimi."

içinde hüzün barındıran bir tonda konuşan jungkook'la beraber hızlıca ayağa kalkmış ve boynuma tüfeği geçirmiştim. Jungkook bedenini yere eğip parçaladığım çiçeklere bakarken tek kaşımı kaldırmış ve ona bakmıştım. kendimi çok, çok kötü hissetmeye başlamıştım.

fernweh ﻬ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin