Lütfen medyada ki şarkı ile birlikte okuyun.!
Soğuktu, elleri çok daha soğuk.
Yanında oturuyordu fakat oldukça uzaktı, sessizdi. Başı dönüyordu ama aslında olduğu yerde sayıklıyordu. Konuşmayı mı unutmuştu konuşmak mı yersizdi, belirsizdi."niçin bu kadar çok içtin yoongi?"
Namjoon'un sorusu konuşmanın yersizliğine oturdu. Dönen başını hiç çevirmedi ona.
"İçebilirim, içebilirim değil mi?"
Konuşması bir o kadar gözleri kadar dalgındı.
"Sabah aynı şeyi düşünmeyeceksin emin ol."
Gülümsemişti elleri kadar soğuk bir gülüşle. Onunla en son ne zaman böyle konuşmuştu veyahut en son ne zaman gerçekten ikisi aynı yere sahip olmuştu.
"Bekletme sevgilini, bende birazdan odama giderim."
Namjoon sıkıntıyla oflamış başında ki şapkayı kucağına koymuştu.
"Artık bana hiç bir şey anlatmıyorsun yoongi, biliyorsun değil mi?"
Bunu o'da biliyordu. Somut bir şey gibi gözle dahi görülür olmuştu. "Anlatmıyoruz. Tekil konuşmayı bırakmanı tavsiye ederim Namjoon, ben gidiyorum."
Oturduğu yerden kalkmış bir iki adım ilerisinde sendelemişti, başı dönüyordu hala ayakları yerden kesilmek için can atıyordu.
"Gidebileceğini sanmıyorum." diyerek omzundan tutarak destek oldu Namjoon. Değildi bir arkadaş değildi onun için, bu omzuna yer edişini önemser miydi? Masada ki yerinin bir hiç olduğunu düşünür müydü? Yüzünü dönse yine arkadaşını görür müydü? Değildi.
Arkalarında koşa koşa nefesini sık soluyan jungkook, "Hyung!" Diye bağırdı. Namjoon kolunun arasında ki yoongi ile arkasını döndü. Jungkook hızlı adımlarla yanlarına gelip yoongiyi süzdü.
"Uyuyor mu o?"
"Sanırım evet." diyerek kıkırdadı jungkook.
"Bir şey mi oldu?" Namjoon'un sorusuyla ciddileşen jungkook,
"Noona seni merak etmiş o yüzden seni arıyordum."
Namjoon yoongiye bakarak bir kaç dakika düşündü. "Ben yoongiyi odasına götüreyim söylersin ona geleceğim hemen."
Jungkook pekala diyerek yanlarından ayrıldı. Yoongi'nin iyi olmadığını herkes biliyordu fakat sebebini kendinden bile saklıyormuş gibiydi. Kulübeye geldikten sonra kapının aralık olduğunu fark etti. Durgun adımları aralamış, içindeki ki belirsiz huzursuzlukla kapının önüne gelmişti.
&&&
yatağımın üzerinde oturuyor, ayaklarımın ezdiği tahta gıcırtılarını dinliyordum. aynı zamandan dışarıdan gelen kadın sesi kesilmiş, lakin bir kaç dakika sonra oluşan sessizliği yine o tanıdık ses doldurmuştu. komutan Namjoon'un nişanlısı, kapıyı tıklatıyordu. yavaşça fakat korkarak ayaklanmıştım. ellerim terlemiş, kapının kolunu kavramıştım sıkıca. sonunda ikinciye gördüğüm bu yüzle göz göze geldiğimizde, ufak bir tebessüm etmiştim."niçin buradasınız?"
sorduğum soruya karşılık, kadın kısa bir süre beni süzmüştü. rahatsız edici bir bakıştan çok, merak duygusu vardı göz bebeklerinde. boğazım, zorlukla yutkunup kulaklarım duyulabilecek bir cevap beklerken kadın eliyle bir yeri işaret eder gibi baş parmağını arkaya götürmüştü.
"aslında basit bir nedenden dolayı rahatsız ettim seni. kulübemizde gaz lambası yok."
mahçup bir gülümseme ile yüzüme bakarken ben de rahatsız olmadığımı söylemiş ve odadan çıkıp mutfakta boşta duran gaz lambasını alarak eski bulunduğumuz yere gelmiştim.
![](https://img.wattpad.com/cover/193685529-288-k18278.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fernweh ﻬ jikook
Narrativa generale"bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler...büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun? çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun, onlar zaten ölüler. çiçekleri canlanmış buluyorsun ki gerçekten canlılar. ara vermeden solan renklerin aras...