bir hafta önce;
Genç adam, elindeki dosyalarla acele ile koşuşturuyor büyük binadaki işleriyle uğraşıyordu. son bir kaç senden beri üstü kapatılmaya çalışılan çok eski dosyalar üzerinde çalışıyor kulağına en can yakıcı gelenleri tekrardan gün yüzüne çıkarıyordu. dosyalarla dolu odada, gözleri bir rafta takılı kalmıştı. elindeki dosyaları hemen arkasına bırakmış, binadaki en yaşlı ve sonu çözülmeyen vakaların olduğu rafta gözlerini gezdirmişti. elleri rast gele çarpan dosyaya uzanıp onu aldığında hızlıca masaya oturmuş yirmi dört yıl önceden kalan dosyaya odaklandı.merakla yerinde hareketlenirken, dosyanın kapağını açmış ve ilk sayfada görünen yazıyı okumuştu.
"24, Nisan 1987; Kuzey Kore, Wonsan."
adam diğer sayfaları merakla çevirirken, derin bir nefes almış ve üstündeki kravatı düzelterek dosyayı okumaya başlamıştı."Min Gyu, 24 Nisan 1987 günü, işinden eve döndüğünde korkunç bir manzara ile karşılaşmıştı. on iki yaşındaki bir erkek, bir kız çocuğu dışarıda olanlardan habersiz oyun oynarken kendi eşi, Min Eun bedenini evin çatısına asmış, canına kıymıştı. bulduğumuz tüm delillere göre Min Eun kocasına bir not bırakıp kasten canına kıymış ailesini arkada bırakmıştı. ekibimiz ve ben yazdığı notu hiçbir zaman okuyamadık, çünkü kocası arka bahçede eşinin yazdığı notu yakmış ve olayı polise haber vererek olay yerinden kaçmıştı. olayı kendi soruşturmam altına alıp, Min Gyu için her yerde arama başlatmıştım. geriye kalan iki çocukları gördüğümüzde manzara içler acısıydı. ikisi de çift yumurta ikizi ve on iki yaşındalardı. yaşanan olayların farkına varmaları, bizim olay yerine gelmemizle başlamıştı. ikisi de annelerinin cansız bedenini gördüğünde kirli bedenleri ile birbirine sarılmış o olaylar boyunca işimize yaracak bir kelime bile etmemişlerdi.
ancak yine de çocukların dediğine göre; anneleri Min Eun, sabahleyin oldukça neşeli ve enerjikti. herhangi tuhaf bir davranış, bir eylem göstermemişti. öğle vaktine doğru çocuklar dışarıya oyun oynamaya çıkmış evin az ilerisindeki parka gitmişlerdi. bundan yaklaşık otuz dakika sonunda Min Eun, kendini urganla tavana asıp intihar edecekti. otuz dakika içerisinde, ne yaptı bilinmez. olay yerine bakındığımızda bir paket boş sigara bulmuştuk. hepsini otuz dakika içinde içmiş, masadaki peçeteye bir kalemle kocası için not yazmıştı. notta ne yazdığı çözülemedi. biz bir süre, kocasının notta yazan şey yüzünden kaçtığını çocuklarını terk ettiğini düşünmüştük.
Düşündüğümüz gibi olmamıştı. olay üstündeki araştırmalarımız sürerken geride kalan çocukları yurda vermemiş kendi evimde kalmalarını sağlamıştım. yaşadıkları bu büyük olay ikisininde travma geçirmesine neden olmuştu. kardeşlerden kız olanı, bu zamana kadar izlenimlerime göre yerli yersiz ağlıyor diğer erkek kardeşi ile kavga etmeye çalışıyordu. diğeri ise sessizdi. tüm gün boyunca onlara ayırdığım odada oturur, elleri dizinde bir şeyler düşünür ve uyurdu.
aradan geçen iki ay sonunda, Min Gyu'dan haber gelmişti. o sabah içimde garip bir duygu vardı. sanki evet, bu olayların hepsi bitecekmiş gibiydi. çocukların babasına kavuşmasını istiyordum ben sadece.
Min Gyu'nun yakalandığı sınır bölgesine gitmiştik. ekip arkadaşımla beraber Min Gyu ile konuşmaya çalışmıştık bir kaç saat. buradan nefret ettiğini, karısının böyle bir yerde çocuklarının açlıktan dolayı kaybetmesinden korktuğunu, daha fazla bu hayatın altında ezilmekten yorulduğunu anlatmıştı bize. garip bir hava ve kızgınlık vardı üstünde. biz olay yerinde kalıp Min Gyu ile daha fazla konuşmak istiyorduk.
kaçtığı yerde yakalandığının akşamı, bir şekilde onu tuttuğumuz yerden kaçmayı başarmış ama çok geçmeden bir baş çavuş tarafından yakalanmıştı. ölmesi gerekiyordu, kurallar sıkıydı. Kuzey Kore'nin özgürlük isteyenlere merhameti yoktu. dışarıda bir kaç dakika acemi bir baş çavuş olan Jin-Kyong ile tartışmış, Jin-Kyong elindeki tüfeği onun başına doğrultarak ölümünü ellerinde tutmuştu. lâkin Min Gyu'nun seri davranışı onu yenmiş, Jin-Kyong'un başına doğrulttuğu silahı, onun kalbinin üstüne çevirerek hazırda olan tüfekle beraber tetiği çekmişti. Jin-Kyong, olduğu yerde hayatını kaybettiğinde Min Gyu ile aynı yaştaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fernweh ﻬ jikook
General Fiction"bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler...büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun? çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun, onlar zaten ölüler. çiçekleri canlanmış buluyorsun ki gerçekten canlılar. ara vermeden solan renklerin aras...