Çoktan gitmiş biri kadar solgundu. Yüzünde ki anlamsızlık ifadesini hiç tanımayan bir insan bile farkedebilirdi, ki farketmek isteyen olmamıştı hiç. Elleri yaradan çok silah izleriyle doluydu ve içtiği sigara kokusu sinmişti parmaklarına. Kül kokan parmaklarını göğsüne götürdü. Hâlâ oradaydı koca boşluk. Hissettmekten ziyade gözle görülecek gibiydi, sanki içini derince oymuşlarda o eksik parçayı koymayı unutmuşlar gibiydi. Bu yüzden her yağmura denk gelişi sebepsiz o ağacın altına gider hiç bilmediği bir Tanrı'ya dua ederdi, ölümü yaşamayı. Bu büyük bir tutarsızlıktı, biliyordu ama ölmeyi yaşamak istiyordu. Ölüm nasıl yaşanırdı ki ya da Tanrı böyle bir duayı kabul eder miydi, bilmiyordu.
Çimlerin arasında açan çiçekleri koparıp, yavaşça ellerinin arasına aldı ve ayağa kalktı. Hava gündüz olmasına rağmen karanlıktı ve bu onun pek hoşuna gitmezdi. Tekrardan, askeriyenin olduğu bölüme hızlıca adımlayarak Yoongi'ye selam verip içeriye geçerken üstüne tekrardan üniformasını giydi ve silahını tekrardan boynuna taktı. Ne kadar bu işi yapmayı sevmese de, bir insanı öldürmeyi sevmesede babası yüzündendi. Onun yapması gereken şeyi devam ettirmesini düşünürdü hep. Güney Kore ve Kuzey Kore'nin sınır çizgisinde çocukluğu geçmişti, yine babası yüzünden.
Babası bir askerdi hem de önemli bir asker bu yüzden daha arkadaşları ile top oynayamadan, uçurtma uçuramadan bisiklete binip belki de dizlerini kanatamadan çocukluğunu bir köşeye bıraktı ve babasıyla gitti. Şaşırmıştı, küçük bir çocuğun görüp anlayabileceği türden değildi yaşananlar. Tonlarca asker binlerce silah ve belki de buradan hiç bir zaman kurtulamayacağı düşüncesi.
Ağırdı tüm bu yaşananlar, çocukluğunu kuru bir toprağa gömmüştü. Şimdiyse duygusuzluk hücrelerine kadar işlemişti, farkında bile değildi. Koca bir uçurum vardı insanlarla arasında, kendiyle kendi arasında.* Sabah sınır kapısında akşam nöbet saatinde oradaydı, bir kaç zamanda izin veriliyordu meydana gitmesine babası sayesinde olduğunu biliyordu. Nöbet gecesinde de özlem duyduğu ışıklara bakıyordu, bir an önce geceye varması için zamanı bekliyordu. Bir de kuşlar, kafeslere kilitlenmiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fernweh ﻬ jikook
General Fiction"bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler...büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun? çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun, onlar zaten ölüler. çiçekleri canlanmış buluyorsun ki gerçekten canlılar. ara vermeden solan renklerin aras...