10. UZATILAN BİR AVUÇ KÜL

272 32 19
                                    

Yeniden biz geldik. ⛈️

Bölümümüze oy vermeyi ve paragraf içi yorum yapmayı es geçmeyiniz lütfen.

Yazarınızdan çok sevgiler ve çok saygılar.

Keyifli okumalar dilerim! ^^


Bu kitaptaki tüm karakterler ve olayların
'gerçek kişi ve kurumlarla' ilgisi yoktur.
Tamamen hayal ürünüdür.


 Kadın, kırmızı bir ceketi geçirdiğinde üzerine ve omuzlarına bir kumaş parçasını değil de geçmişini kattığında geceler gündüzlerden daha aydınlık, gündüzler gecelerden daha karanlıktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Kadın, kırmızı bir ceketi geçirdiğinde üzerine ve omuzlarına bir kumaş parçasını değil de geçmişini kattığında geceler gündüzlerden daha aydınlık, gündüzler gecelerden daha karanlıktı. Adımları birinciyi, sonra ikinciyi, ardından üçüncüyü en sonunda ise onuncuyu tamamladığında sayabildiği kadar ilerleyebilirdi sokaklarda. Kapıları izledi, kaldırımlara baktı, adımları cehenneme götürür
gibi onu, öylece yürüdü.
Bir kapıyı çaldığında ve o kapının bir daha açılmayacağını anladığında.
Bir kapı bile olmadığında ortada, geçmişi de giyemedi üzerine. Sonra kelebek uçtu, uçtuğu yerlere kondu. Kanatlarını çırptı, insanlar onun hâlâ nefes alıyor olduğunu hatırladı. Sonunda ömrü bitti, üç günü sona erdi, kelebek gözlerini yumdu, yıllar geçip gitti. Kırmızı ceket dolabın bir köşesinde kaldı, adımlar cehenneme ulaşamadı
ancak ateşin içine de düşmeyi başardı.
Kelebek yeniden gözlerini açtığında başka bir bedende, başka bir kelebeğe aşıktı.
Üç günlük ömrü başladı, kozasını kaybetmişti ama kanatları bir kez daha yükselebilmek için
çırpınmaya başladı.
Ama iki kelebeğin de sonları,
ne olursa olsun aynı olacaktı.
En sonunda insan, mecbur kaldı.






10. UZATILAN BİR AVUÇ KÜL





Zihnimle birlikte kendimi de kalbimi deşmeye başlayan, göğüs kafesime buz parçalarını batıran, nefes almamı yavaş yavaş elimden almaya ant içen o küçük küvetin içine soktum.

Yüzüklerden nefret ediyordum. Bir sebebi vardı.

Renklerin her koyu tonunu severdim, kırmızıdan hiçbir zaman vazgeçemez; her yerde kullanırdım. Bir sebebi vardı.

Her şarkıyı dinlemezdim, doğrusu dinleyemezdim. Benim için her şeyin, her yerde ve her anlamda bir şey ifade etmesi gerekiyordu. Bir şey. Uyumak ve uyanmak gibi. Bir sebebi vardı, değil mi? Sözsüz müzikler de benim için öyleydi. Kelimelere nazaran daha büyük anlamlar çağrıştırdığını, uzandığım yatağı aniden bir taşa ya da bir ipeğe dönüştürebileceğini bilmeliydim. Çünkü bir sebebi vardı.

SIFIRINCI SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin