"Gel buraya, şunu da ye." Louis kendisinden uzaklaşmaya çalışan Harry'nin çenesini tuttu ve Fransız tostundan kopardığı ufak parçayı zorla onun ağzına tıkıştırdı. "Aferin, çayını da iç şimdi."
Harry yüzünü buruşturarak geri çekildi, konuşamadığı için mırıldanmakla yetindi. Louis onu ölümüne beslediğinin farkında değildi muhtemelen, hala bir şeyler yedirme çabasındaydı ama biraz daha devam ederse Harry ortadan ikiye bölünecekti.
"Rahat bıraksana beni!" dedi yutkunmayı başarır başarmaz. "İnsanlar tuhaf tuhaf bakıyor zaten."
"İnsanlar önce kendilerine baksınlar, bize ne? Sen sus da yemeğini ye."
"Doydum diyorum anlasana be, midemi çıkarıp önüne koyacağım şimdi!"
Louis onun sinirli haline gülmeden edemedi. Şımarık prensi geri döndüğü için çok mutluydu, onu bir günde eskisi gibi mutlu edebildiği için de gururlu...
"İşten çıkınca alışverişe gidelim, yarın için yolda yiyecek bir şeyler alırız."
"Ve yolculuk yastığı!" dedi Harry az önce sinir krizi geçiren kendisi değilmiş gibi. "Trende uyumaya bayılırım."
"Biliyorum koala, öyle bir sarılıyorsun ki kolum uyuşuyor."
"Aa, doğru, sen varken yastığa gerek yok. Ama sizinkilere hediye almamız lazım."
Louis oflayarak başını masaya yasladı. "Her seferinde hediye götürmek zorunda mıyız?" diye isyan etti.
"Yılbaşı yaklaşıyor, tabi ki alacağız."
"Yılbaşında da Doncaster'da mıyız?" Henüz geri dönüş hakkında konuşmamışlardı, kaç gün izin alabileceklerini bile bilmiyorlardı.
"Şey, bilmiyorum. Yani zaten on gün var, biraz daha uzun kalabilirsek yılbaşında da ailenle oluruz." Yeni yıla evde, tek başına girmek istemiyordu. Aile ortamı istiyordu, yalnızlık değil.
Louis onun yüzündeki ifadeyi görür görmez yalnız kalmaktan korktuğunu anladı ve öne yaklaştı. "Yılbaşı arifesinde bizim evdeyiz zaten, yılbaşında da Holmes Chapel'a gidelim."
"Cidden mi?" Harry kaşlarını kaldırıp heyecanla ona baktı. Evet, başta Holmes Chapel'a gitmeyi reddeden kendisiydi ama yılbaşında annesinin yanında olmayı kesinlikle çok isterdi.
"Evet, cidden. Gemma ve Michal balayında olduğu için Anne ve Robin yalnız kalacaktır, ara sor eğer bir planları yoksa yılbaşında onları ziyaret etmek istediğimizi söyle."
Harry şaşkın ama mutlu bakışmasını sürdürürken Louis güldü, cebinden telefonunu çıkardı. "Tamam, sen şok olmaya devam et. Ben ararım." deyip rehberinden Anne'in numarasını buldu. Yeşil arama butonuna bastı ve Harry'nin hala şaşkın şaşkın bakınıyor olmasına kıkırdadı. "Bana bakmayı bırak da yemeğini ye."
"Louis ben aç değilim, ölümüne doydum bunu kabullen artık." Harry Loubear yerine sadece adını söyleyince, Louis durumun ciddiyetini anlayıp ayağa kalktı. "Tamam sen arabaya git ben hesabı ödeyip geliyorum o zaman."
"Anahtarı ver, senin arabanla geldik."
Tam o anda çağrı cevaplandı ve "Merhaba Anne!" dedi Louis telefona doğru. Cebindeki anahtarı Harry'ye verdi, kasaya doğru yürüdü. "Nasılsın?"
Anne gerçekten sevindiğini belirten bir ses tonuyla "İyiyim, sesini duyduğuma çok sevindim! Sen nasılsın?" dedi.
"Ben de iyiyim, Robin nasıl? Neler yapıyorsunuz?"
"Her zamanki şeyler. Ben derneğe gidip geliyorum, Robin de çalışıyor. Gemma burada değil zaten, biliyorsun."
"Evet, dün mesajlaştım onunla. Sizi özlediğini söylüyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITTER LOVE
FanfictionHer kötü karakterin, geçerli bir sebebi vardır. Harry'yi kötü karakter yapan şey, Louis'ye duyduğu aşktan başka bir şey değil.