"Oğlum" dedi annesi.
Kendisine sapsarı bir suratla bakan oğluna hitaben.
Kadın yutkundu, yaptığı şeyin kötü bir şey olduğunu biliyordu.
Kendisine sitemli ve sinirli bir eda ile bakan oğlu ile gözlerini birleştirdi.
Emre ise dudaklarını ısırıyordu. Annesinin ellerinde olan günlüğünü çekip aldı.
Boğazı kurumuş, konuşacak gücü yokmuş gibi hissetmesine rağmen konuştu.
"Okudun mu?"
Annesi kısa bir süreliğine durdu.
"Anne sana soruyorum okudun mu?!"
"Hayır okumadım! Ama sor bakayım bunu neden yapmak istedim!"
"Neden?"
"Ben anneyim tamam mı? Sen acı çekince bende çekiyorum. Canımdan cansın sen benim. Ama bana hiçbir şey anlatmıyorsun. Duymuyor muyum sanıyorsun, ağlayış seslerini duyuyorum ama bana anlatmıyorsun."
Emre susmayı tercih etti. Ama annesinin gözlerinden akan yaşları gördüğünde içi cız etti.
Kendisinden nefret etti o dakika.
"Bize ne derdin varsa anlatabileceğini biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum."
Ama korkuyordu. Çok korkuyordu. Fazla korkuyordu.
Çok sevdiği anne ile babasının ondan nefret etmesinden korkuyordu.
Bu dünya böyleydi.
Korkuyordu işte, gerçek kendisini tanıtmaya korkuyordu.
Bir kere inanmıştı kendisinden nefret ederler düşüncesine. Ve onu kolay kolay kimse de düşüncesinden vaz geçiremezdi.
"Yalvarırım anlat bize, acı çekmene dayanamıyorum."
Gözlerini kapattı genç, bu yüzden de tuttuğu göz yaşları yanakları ıslatmış oldu.
Kesik nefeslerini kesmeye ve normale dönmeye çalıştı.
"Özür dilerim."
Gözlerini açıp annesine sarıldı. Ama anlatmadı. Korkusuyla karşı karşı gelmedi.
Korktu.
Hiçbir şey anlatmadı. Çekmekte olduğu acıdan zerre bahsetmedi.
Sustu ona sarıldı, kendisi ile ilgili binlerce yalan uydurdu.
Ve sustu. Annesi odasından gidene kadar sustu. Yatağına oturdu ve ellerinin arasındaki günlüğüne baktı. Bunu daha fazla evde bırakamazdı.
Yanında olmalıydı.
Öyle de yaptı. Sabah olduğunda okula gitmeden evvel onu çantasının içine attı.
Bu sabahki kahvaltı biraz sessizdi. İkisine baktığında fazla mutsuz olduklarını gördü. Babası bu sefer daha perişan halde gibiydi.
İçindeki sıkıntıyı atmaya çalıştı. Kahvaltısını bitirmiş ve tam çıkacakken onlara baktı.
"Anne? Baba?"
İkisi de oğullarına döndüler.
"Sizi seviyorum."
İkisinin de suratında büyük bir gülüş oluştu. Babasının gamzeleri bir kez daha yerini belli etmişti. Aynı şekilde babasına çekmiş ve aynı yerde tıpkı babası gibi olan gamzeleri de ortaya çıkmıştı.
Onlara el sallayıp dışarı çıktı.
Yürürken düşündüğü bir şey vardı, o da bir gün gerçek kendisini açıkladığında nefreti hissederse ne yapacağıydı.
Onları kaybetmeye dayanabilir miydi?
Asla buna katlanamazdı. Yeterince yalnızdı daha fazla yalnız kalamazdı değil mi?
Çantasının uçlarından tuttu, artık okula varmıştı. Okula girdi ve alışa geldiği bu yolları geçmeye devam etti.
Sonra yine aynı şeyler oldu. Birinci derse girdi, sonra iki, sonra üç ve sonra dört.
Hayatının en kötü zamanları da sonradan gerçekleşecekti.
Ders bitiminde bahçede oturuyordu. Keşke oraya da gelmeseydi. Çantası da yanındaydı. Günlüğü de elleri arasında. Ona bakıyor ve gerçek kimliği yazan bu kağıtları ne yapacağını düşünüyordu.
Acaba yakmalı mıydı? Ama buna kıyabilir miydi? Dostunu ateşe atmaya katlanabilir miydi?
Yırtıp da atamazdı. Bunu yapmaya da kıyamazdı. O günlüğüne bakıyor ve düşünüyor iken biri ona yaklaştı ve onu dürttü.
Bir an korkuyla irken Emre şiddetle karşısındakine baktı.
Bu okulun en beleşçi insanıydı. Birilerine geliyor, kendisine bir şey ısmarlaması için ısrar ediyor ve ısmarlayana kadar da asla gitmiyordu. Beleşçinin tekiydi.
Emre karşısındakine korkuyla bakıyor iken elindeki günlüğü sıkıyordu. Sanki onu elinden çekip alacak gibi hissediyordu.
"Bana çay ısmarlasana."
Emre sustu. Çünkü şu an tek düşünebildiği günlüğünü korumaktı. Ya elinden alırsa diye sımsıkı tutmaya devam etti.
"Duyuyor musun? Oğlum cevap versene!"
Emre şaşkın ve donuk gözlerini bozmadan ayağa kalktı.
Çantasını elleri arasına aldı. Titrek elleri ile günlüğü içine koyduğu gibi sırtına taktı ve koşmaya başladı.
Oysaki arkasında bıraktığı hiçbir şey anlamamıştı.
Garip bakışlar ile ona baktı ve arkasından sesledi.
"Lan altı üstü bir çay be! Ayrıca çantan açık salak!"
Ama Emre bunu duymadı. Gereksiz bir korkuya kapılmış koşuyordu. Tam da zil çalmıştı ve büyük bir kalabalık sınıflarına girmek için itişiyorlardı.
Her şey o hızlı olmaya çalıştıkça gerçekleşti. O hızlı olmaya çalıştıkça daha çok ittiler. Arkadakiler de itince fermuarı kapalı olmayan bir çantadan elbette bir şeyler düşerdi. Onu korumak için koşuyor olsa bile düşerdi. Tek hatası gereksiz bir korkuya kapılmasıydı. Oysaki o gencin onun günlüğünü elinden almak gibi bir niyeti yoktu. Tam tersi onun günlük olduğundan bile habersizdi. Sadece bir ajanda gibiydi. Belki de ders çalışıyor bile sanmıştı. Ama bu gereksiz korkusu ona pahalıya patlamıştı, o koruduğu çantasından düşüp gitmişti. Ama bu onun farkında değildi.
Kaybettiği şeyi korumaya çalışıyordu. Kalbinin hızı yüzünden bir çok şeyi duymuyordu sanki. O hızla ilerlemeye devam ederken, bir ajanda ayaklar altında eziliyordu.
Bunu fark eden biri defteri yerden aldı.
Kimin olduğunu anlamak için açsada isim yoktu. İlk sayfasını açmış ve bunun bir günlük olduğunu anlamıştı.
Hayır bunu yapmayacaktı değil mi? Birinin günlüğünü okuyamazdı. Bu özel hayattı. Hayır okumayacaktı. Sahibini bulacak ve ona verecekti.
Bu yüzden günlüğü çantasının içine koydu ve ders için sınıfa girdi.
O dersine girerken biri bir şeyi farkına varıyordu.
Emre titrek elleri ile bir kez daha yokladı.
Düşmüş olamazdı değil mi?
Bitti diye düşündü. Artık bitti. Bitti.
Günlüğü kim okursa gerçek kendisini kim olduğunu bilecekti. Yiğit'in kaç defa adı geçtiği bu günlük elbette onu ulaşacaktı. Kendi gözleri ile nefretini görecekti.
Gözlerinin dolduğunu hissetti. Nasıl düşerdi? Nasıl çantasını kapatmazdı?
Dişlerini sıktı. Bağırmak ve haykırmak istedi. Yazdıklarımı bana geri getirin demek istedi.
"Allah kahretsin!"
Elindeki çantayı bir kenara fırlattı. Saçlarını çekiştirmeye ve yumruğunu sıkmaya başladı. Hayır ağlamayacaktı. Ağlayamazdı, burada olmadı.
Kendisini tuttu ve dudaklarını ısırdı ve bir kez daha sessiz çığlık attı.
Koştu.
Yine koştu.
Yerlere bakıyor ve tek dert ortağını arıyordu.
Neredeydi bu? Geçtiği yollara bakıyor ve o mavi ajandayı arıyordu.
Hiç yazmamalıydı. O zaman böyle korumak zorunda olduğu bir şey olmazdı.
O derse girmemiş okulun koridorlarını dolaşmaya devam ederken, günlüğü bulan kişi yine mavi ajandayı elleri arasına almıştı.
Neden çok fazla okumak istiyordu?
Neden onun her harfini dahi okumak istiyordu?
Hayır, bu kötü bir şeydi. Yapamazdı.
Ama yaptı, ilk sayfayı açtı.
Tarihe baktıktan sonra kısa sürede mükemmel yazı karşısında hayran kaldı. Çok düzgün ve çok güzel bir yazıydı.
Ama onu şaşırtan bir şey vardı, sayfada kendisinin ve kardeşinin ismi geçmesiydi.
Defteri hemen kapattı.
Bu özel hayat diye tekrarladı içinden. Ama neden hem kendisinin hemde kardeşinin ismi geçiyordu ki. Hayır okuyamazdı. Meraklı olmayacaktı.
Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapamazdı.
Elindeki günlükle dışarı çıktı. Bir yere bırakmayı düşündü. Merakı onu deli ediyor olsa da bunu yapmayı uygun görüyordu.
Birinin günlüğünü izinsiz okuyamazdı. Her ne kadar cazip gelsede.
Elinde tuttuğu günlük ile öylece dururken biri ona donmuş gözlerle bakıyordu.
Yüzü bembeyaz olmuştu. Şansın da böylesi.
Aradığı mavi ajanda birinin elindeydi. Sanki dert ortağı oradan kendisine sırıtıyordu. Bak ben kimin ellerindeyim demek ister gibi maviliğini ortaya koyuyordu.
Emre ise donup kalmıştı. Günlüğünü tutan ele ve o elin sahibine bir kez daha baktı. Değişmesini ister gibi.
Günlüğünü, günlükten bahsettiği kişi tutuyordu.
Günlüğü Yiğit'in ellerindeydi.
Dünyanın durmasını istedi. Zamanın durmasını ve onu elinden çekip almak istedi. Eğer şimdi onu alırsa, çok belli olurdu.
Okudu mu?
Daha yeni bu soruyu kendisine sormuştu ama yine soruyordu.
Okudu mu?
Kendisine şaşkınca bakan gözlerden habersiz Yiğit ise yeni bir karar almıştı.
Okuyacaktı.
Nede olsa kendi adı geçiyordu ve bunu bilmeye hakkı var diye düşünerek kendisini rahatlattı. Sınıfına geri girdi ve günlüğü çantasına geri koyup akşam eve gidince rahat rahat okumayı planladı. Emre susuyordu, ama içinden çığlık atıyordu.—————————————————-
Bu hikayeyi uzun zamandır yazmak istediğim için ve bir çok kere düşündüğüm için yazarken çok zevk alıyorum, peki siz okurken zevk alıyor musunuz?❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük •bxb•
Teen Fiction"Yiğit okulda bulduğu günlüğü merak ederek okumaya başladı. Ama bu günlükte bahsedilen tek şey bir erkeğin kendisine hayran bırakacak derecede aşık olmasıydı. Bu kişi kimdi?"