"Çalıntı" 28

7.9K 642 350
                                    

Pazar 09:00

Alarm sesini duyuyorum ve yine küfür ediyorum. Bütün gece uyumamıştım ve doğal olarak bir süreden sonra vücudum yenik düşerek uykuya teslim olmuştum. Şu an sinir bozucu alarm sesini duyarken dün gece neden uyumadığımı bulamıyordum.
Şu an geri uyumak ve kalkmamak istiyordum.
Ama bir şey beni hızla kaldırdı. Bugün pazar günüydü. Bugün pazardı. Bugün pazardı ve ben ona gidecek miydim?
O konuşmayı yaptığından beri düşünüyorum, cidden gidecek miydim? Bütün gece boyunca uyuyamam da bunun yüzünden di ya, gece boyunca boş bakışlarımı tavana dikip düşünmüştüm. Ama gidecektim, yani en azından şu an gitmek istiyordum.
Bütün gece boyunca olduğu gibi yine düşüncem değişebilirdi ya, neyden korkuyordum ki?
Aslında cevabını biliyorum sanırım, elimi yüzümü yıkamak için banyoya gelmiş ve ayna da kendimle göz göze gelmiştim.
İşte neden korktuğumu biliyordum. Ya onun hayal ettiği gibi değilsem.
O beni mükemmel olarak tanımlarken, ben onun düşündüğü gibi biri değilim ki.
Hayal ettiği gibi değilim. Ya beni gördüğünde üzülürse ki ben o üzgün olursa dayanamam ki.
Aynadaki kendime daha fazla baktım, baktım da baktım.
Dağınık saçlarıma, bütün gece boyunca onları çekiştirmenin cezası olarak yıpranmış hallerine baktım.
Göz altlarıma, ve her defasında bunların mor olmasına sinirlendim.
Yorgun bakışlarıma baktım, ve hep böyle bakıyor isem çok yapmacık olduğumu düşümdüm.
Sonra zayıflıktan çıkan kemiklerime baktım. Fazla zayıftım değil mi? Bir kişinin beğenmeyeceği derecede. Arada bir yemek yemeği kesersem böyle olurdu tabi.
Ama ne yapabilirdim ki, canım en ufak şey istemiyorken nasıl yemek yiyebilirdim ki?
Derin bir nefes aldım ve kendime bakmaya devam ettim. Kim, neden beni beğensin ki?
Yiğit her ne kadar ruhuma aşık olduğunu söylese de beni asla beğenmezdi.
Onun gibi biri neden beni yanında gezdirsin ki? Peki gerçekten beni seviyor mu ki? Yani gerçekten günlüğün sahibi olan beni seviyor mu?
Söylediği şeyler sanki bir rüya gibiydi, konuşurken ki titrek sesi beni yakıp kül ediyordu.
Artık ne düşüneceğimi bilemiyordum. Yiğit o konuşmayı yaptığından beri ben kendimde değildim sanki. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum.
Sanki ben günlüğün sahibi değilim de, bu konuşmayı dinleyen herkesten farksız gibiydim. Araya karışmış duruyor olsa da hissettimlerim çoktan fazlaydı.
Nasıl da kendimden geçiyorum ama, onun beni sevebilme ihtimali bile öldürüyor beni.
Aslında karşılık alma ihtimalim var gibi.
Ama sorun şu ki ya hayal ettiği gibi çıkmazsam. Ve ben bunu mu sevdim diye düşünürse.
O zaman nasıl yaşarım ki? Nasıl nefes alırım? Nasıl hayatta kalabilirim? Umudun peşinden yıkılmak daha zordur.
Hiçbir şey yokken yıkılmak gibi değildir. Ben bunlardan korkuyorum.
Ama gitmek istiyorum. Gitmek istiyorum.
Belki daha acı olacak ama gitmek istiyorum.
Belki...
Belki...
Belki gerçektir he? İşte bu umut beni öldürüyor. İşte bu umut beni öldürüyor. Aynadaki kendime bakarken gözlerimden akan yaşı yanaklarımda hissettim.
Dudaklarımı birbirlerine kenetledim. Ağlamak istemiyorum. Eğer ağlarsam annem de babam da anlar. Onları da üzmek istemiyorum. Onları da daha fazla üzmek istemiyorum.
Ağlamak istemiyorum.
Yine gözlerimin içinin kızarmasını istemiyorum.
Yine bana inat gibi gözlerimin altının morluğu belli olsun istemiyorum.
Yine her ağladığımda olduğu kesik kesik nefesler almak istemiyorum.
Ama engel olamıyorum.
Asla engel olamadım zaten.
Ne zaman durdurabildim ki kendimi?
Aşık olmama engel olamadım.
Üzgün olmama engel olamadım.
Kendimi mutlu etmeye zorlayamadım.
Gülsem de içten olmadı.
Gerçek olmadı.
Fazla acıyı hissedince bir süre sonra her şey yapmacıklaşıyor.
İnsanların bazıları çok fazla yapmacık.
Gerçek değiller. Baştan aşağı bir yalandan ibaretler.
Yine akıyor, o yaş yine akıyor.
Elimin tersiyle siliyorum, ama devamı geliyor.
Onu umursamadan elimi yüzümü yıkadım. Belki biraz durmuştu, derin derin nefes alıp annemle babamın yanına geldim.
Ve yine aynı bakış. Gözlerimi gördüklerinde onların da gözlerinin doluşu.
Buna katlanamıyorum, benim için üzülmelerine dayanamıyorum. Ben layık değilim. Size layık değilim.
Annem gözlerini benden kaçırdı. Anlaşılan beni böyle görmeye o da dayanamıyordu.
Kim böyle bir oğul isterdi ki, işine devam etmeye ve kahvaltıyı hazırlamaya devam ediyordu.
Ben bir köşeye oturmuş olacak şeyleri düşünürken hiç olmayacak bir şey oldu.
Hiç olmayacak.
Ama oldu.
Bir düşme ve resmen kulaklarımla duyduğum bir kırılma sesi.
Korkak bakışlarımı havaya kaldırdım.
Annem yerde ve babam başında. Nefesim kesiliyor, haraket edemiyordum. Annemin acı içinde bağırışını ve babamın telaş için olduğunu görüyorum.
Bana ambulansı aramam için emir veriyor olsa da ben donup kalmıştım.
Bir şeyler oldu ve ben ambulansı aradım. Ama nasıl aldım nasıl numarayı çevirdim bende bilmiyorum.

12:32

Saat geçiyor.
Tik tak.
Tik tak.
Zaman daralıyor.
Saat ikiye geliyor.
Ben hastanedeyim. Annemin kolu kırılmıştı. Ama fazla kötü bir şekildeydi. Bir çok şey yapmaları gerekmişti. Ben ise donup kalmışlığımı koruyordum. Babam ise yanımda oturuyordu.
Ona baktığımda ne kadar da benzediğimizi bir kez daha düşündüm. Benimle aynı renk olan saçları aynı benim gibi dağınıktı.
Ve oda ağladığında olduğu gibi gözlerinin içi fazla kırmızıydı.
Dudaklarını birbirlerine kenetliyordu ve arada benimle aynı olan gamzeleri ortaya çıkıyordu.
Onu anlayabiliyordum. Yani sevdiği insana zarar gelmesinin nasıl hissettirdiğini az çok anlayabilirdim.

13:11

Aklıma az önce gelmişti.
Anneme bir şey olacak korkusundan aklıma yeni geliyordu.
Annem hastane yatağının üzerinde yatıyor ve bana bakıyordu, kolunu alçıya kalmışlar ve ağrı kesici vermişlerdi.
Fazla acı çekmiş olduğu yüzünden çok belliydi. O halde bana üzülmeye devam ediyordu. Babam onun diğer elini tutmuş ve kafasını eğmiş bir şekilde duruyordu.
Son dakikalarda yaptığım gibi yine aynı şeyi yaptım.
Saatime baktım ki, bu annemin dikkatini çekmişti.
Yaklaşık on beş dakikadır sürekli saate bakıyordum.
Saat ikide orada olmam lazımdı değil mi? Yetişemezdim. Ayrıca annemi bu şekilde bırakabilir miyim ki?

13:33

Annem bakışlarını benimki ile birleştirdi.

"Oğlum?"
"Efendim anne."
"Bir yere mi gidecektin? İkide birde saatine bakıyorsun."
"Ha-"
"Evet gidecektin biliyorum. Seni en ufak tanıyorsam gidecektim. Ve git hadi."
"Ama anne seni-"
"Sakın seni bırakamam falan deme. Baban burada sen git."
Annem beni çok iyi tanıyordu. Zaten hafta sonları dışarı çıkmadım ki, eğer bir yere gideceksem buna engel olmak istemezdi.
Yüzümü elleri arasına aldıktan sonra bana gülümsedi.
Bende ağır adımlar ile oradan uzaklaştım. Onlara en salladım ve hastaneden çıktım.
Koştum.
Koştum.
Koştum.

14:07

Koşuyorum.
Biri ciğerlerimi söküyor gibi hissettiriyor.
Yedi dakika geç kalmıştım. Yedi dakikadır beni bekliyor mudur?

14:13

Tik tak.
Tik tak.
Tik tak.
Zaman geçiyor. Ben hala koşmaya devam ediyorum.
Geç kaldığım için özür dilerim.

14:32

Yoluma çıkan insanlar olmasa daha hızlı olabilirdim.
Daha hızlı varabilirdim.
Tik tak.
Tik tak.
Tik tak.
Ve varıyorum. O dediği parka varıyorum. Saate bakıyorum saat 14:33 ve gözlerim onu arıyor. Sonra buluyorum ama yanına koşamıyorum.
Donup kalıyorum.
Tik tak.
Tik tak.
Gördüklerim şeyler bir rüyadır umarım.
Rüya değil mi? Benim günlüğümü başkasına veriyor olamazdı değil mi?
Hemde gülerek.
Yo yo şaka falandı. Onlara pek yakın değilim ama sanırım onları duyabilirim. Ve duydum da.
"Seni o kadar çok aradım ki"
Dedi Yiğit.
Hayır Emre rüyadasın sakin ol.
Ama bu gerçekti. Benim yerime başkası gitmişti. Zaman hala geçmeye devam ediyor.
Tik tak.
Tik tak.
Tik tak.
Ben benim olana hiçbir zamam 'benim' diyemedim ki.
Kalemimi ödünç aldıklarında ve geri vermediklerinde de benim diyemedim.
Biri bir eşyamı beğenip benim olsun mu dediğinde de 'Hayır o benim' diyemedim.
Yerde para bulunduğunda ve bende para kaybetmiş olduğumda benim diyemedim. Zaten başka birisi sonra alıyordu.
Ben hiçbir zaman benim olana 'bu benim' diyemedim. 
Dünya sanki etrafımda dönüyor, kuşların sesleri, arabaların sesleri yok. Bir tek şeyi hissediyorum oda hızla atan kalbim.
Duracak gibiydi, ilk defa durmasını istedim. Başkaları benim hayatımı yaşıyorken, gerek kalmadığını düşündüm. İlk defa dursun istedim.
Boğazım kurumuş, dudaklarım da sanki biri bir şey sorsa asla sesim çıkmaz gibi. Bacaklarım titriyor, o kadar koştuktan sonra normal tabi.
Neden böyle saçma bir dünya.
Sessizliğin kaybettiği bir dünya. Adaletsiz, hırsızların dünyası.
Bir uçurumdan düşüyormuş gibi hissediyorum. Neden bana elini uzatan yok. Neden sessiz çığlıklarımda boğuluyorum.
Neden kimse bana yardım eli uzatmıyor.
Neden kimse beni kurtarmıyor.
Boğuluyorum diyorum kimse ip göndermiyor. Düşüyorum diyorum kimse tutmuyor. Korkuyorum diyorum kimse bana sarılmıyor.
Doğru siz sarılın, karşımda. Ben boğulurken siz sarılın. Hiçbir sıkıntı yok gibi. Sanki o hayat benim değil gibi.

—————————————————-

E oldu bir şeyler.

-Bu hikaye de olan her şey daha önce ayarlamış olduğum şeylerdir. Bu yüzden istemediğiniz bir şey yaşanıyorsa artık yapacak bir şey yok.-

Günlük •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin