"Gerçek" 36

7.9K 663 140
                                    

Gözleri kapalıydı ama uyumuş değildi, bir elin saçlarında gezdiğini hissetti.
Yavaş yavaş bir hareketle saçları ile oyunuyordu biri.
O olsun istedi.
Saçlarını böylesine şefkat ile okşayanın O olmasını istedi.
Emre olsun istedi.
Gözlerini yavaş yavaş açıp ona bir gülüş göndermeyi planlıyordu ki, beklediği kişi değildi.
İstediği kişi hiç değildi.
Bora'ydı.
İçinde öfke hissetti, hem hayal kırıklığı yüzünden hemde onu beklemediği için.
Ama ona duyduğu öfke yüzünden yine vicdan azabının altında ezildi.
"Bora"
"Çok yorgunsan eve gitmelisin."
Onunla konuştuğunda hem vicdan azabı çekiyor, hemde öfkeleniyordu.
Acaba sorun böylesine vurdumduymaz mı olmasıydı?
İnsanları inciten, garip haraketleri yüzünden mi soğumuştu ondan.
Bir neden aradı, belki de günlüğünde hep yalan olduğu için soğumuştu ondan.
Günlüğünde çok yalnız olduğunda, arkadaşı falan olmadığından bahsederken nasıl bir arkadaş grubuna sahip olabiliyordu?
Arkadaşları vardı, bağırıp çağırıp konuşan arkadaşları.
Artık fazla yapmacık geliyordu, ona karşı böyle hissetmesi yine de vicdan azabı hissettiriyordu.
Yine aynı şeyi düşündü, o bana aşık.
Yine aynı düşünceleri kendine esir yaptı, yine kendisini düşünceleri ile zincirledi.
İnandığı yalana çok bağlıydı, bir şeye söz verirse asla durmamazlık yapmazdı ya, yine öyle olmak istiyor ama günden güne ondan soğuyordu.
Yine karşısındakini kırmak istemeyen bir insan olarak ona gülümsedi, her şeyi görmezden gelmeye ve hala gülmeye çalıştığı gibi. Yine gülümsedi, bunun gerçek bir gülümseme olmadığını da kimse bilmiyordu.
Belki görseydi, belki o görseydi, bunun altındaki hüznü görürdü. Ama onun gerçek olmayan ve altında hüzün yatan gülüşünü görmedi.
Bir yol olmalı diye düşündü.
Bora'nın artık kendisini sevmesini falan istemiyordu, hem ondan çok soğuduğu için ve hala dile vermekten korktuğu duygular için.
Emre'ye karşı duygular beslediğini artık anlamıştı, anlaşmazlık gelinmeyecem kadar büyüktü.
Görmezden gelemezdi, artık bunu pek yapabilir gibi değildi.
Kafasını sırasından kaldırıdı, onun yanından gitmek ve O'na gidesi vardı.
Onunla konuşmak, muhabbet etmek istiyordu.
Bora'yı kendisinden soğutmak istiyordu, onun canını da yakmak istemiyordu.
Okuldaki insanlardan da korkuyordu, herkesin duyabileceği bir şekilde günlüğün sahibini arıyorum, seviyorum demişti.
Şimdi insanlar kendisine gülecekti, gerçi Emre ile hayali yoktu.
Onunla sadece arkadaş kalmak istiyordu.
Hiç kaybetmeyi göze alamazdı.
İnandığı yalan doğrultusunda Emre'nin kendisini sevdiğini bilmiyordu.
Sıradan doğruldu, Bora'ya bakmadan hemen oradan uzaklaşmayı tercih ederdi ama öyle yapamadı.
"Okuldan sonra film izlemeye mi gitsek?"
Hiç istemiyordu, omunla bir şey yapmak veya onunla gezmek hiç istemiyordu.
Bunu diline vuramadı, hızlı bir şekilde başını sallayıp kabul ettiğini gösteren bir işaret yaptı.
Daha sonra sınıftan hızla uzaklaştı, Emre'yi göz ucuyla aradı.
Ama bulunayınca bahçeye indi. Bir kaç dakika onu gözleri ile aradığında köşede oturan Emre'yi görmüştü.
Onunla sahilde konuştuktan sonra bir daha hiç konuşmamışlardı, heyecanla yanına doğru gelmeye başladığında kucağında küçük bir kedi olduğunu fark etti. Kedi neden okulun bahçesindeydi ki.
Onun yanına geldiğinde uzun süre kendisini fark edememişti, bu yüzden onun sesini nazik tutarak konuşmasını da duymuştu.
"Sen anneni mi kaybettin? Bulacağım ben senin anneni merak etme."
Küçük kedinin kafasını yavaş yavaş okşarken, bir şeyin güneşini kestiğini fark ettiğinde hemen kafasını kaldırdı.
Yiğit kendisine bakıyordu, ve arkasından vuran güneşle fevkalade güzel gözüküyordu.

Yiğit karşısından çıkıp yanına oturdu.
"Nereden buldun bunu?"
"Annesini kaybetmişti, dışarıda miyavlıyordu bende bekçiden izin alıp okulun bahçesine soktum. Çıkışta annesini arayacağım."
Yiğit onu izliyordu, kediyi severken aşağı sarkan saçlarına, kedinin kafasında gezen eline cılız bedenini izliyordu.
O kadar mükemmeldi ki, bu mükemmellik karşısında saatlerce ağlamak istiyordu.
Yiğit de kedini sevmek istediği ve elini kedinin küçük kafasını okşamak için hamle yaptığında ikisinin elide birbirlerine değmişti. Bozuntuya vermeden, takmıyormuş gibi o eli kavramak istercesine kedini okşamaya devam etti.
İçindeki duygular yine vicdan azabına yol açmıştı.
Emre kediyi Yiğit'in kucağına koyduktan sonra okulun arkalarına doğru gitti, üzerindeki hırkayı yere serdi. Yiğit'in yanına gelmesini istedi. Küçük kedi ile yanına geldiğinde, kediyi avucuna alıp yere serdiği hırkanın üzerine koydu.
"Sen şimdi burada güzelce uyu, dersler bitsin ben seni anneme götüreceğim."
Küçük kediye şevkatle baktı.
"Ben gidiyorum. Sonra görüşürüz."
Yiğit ona el salladı, Emre yere bıraktığı kitabı alıp doğruca uzaklaştı. Ama kitabın arasından bir kağıdın uçtuğunu ve o kapıdı Yiğit'in ne olduğuna bakmadan aldığını bilmiyordu.

Anlaşılan Bora'nın film anlayışıda yoktu, Yiğit oturduğu koltukta biraz daha yayıldı, film aşırı sıkıcıydı. Bora izliyor olmaya sinema solonunu hemen terk ederdi.
Film yarıya kadar çok sıkıcı olmasına karşın, yarısından sonrasında fazla cinsellik vardı.
Bu sahnelerde Bora sırıtıp ona bakıyordu. Yiğit bunu umursamaya çalıştı.
Bir süre sonra film bittiğinde, Bora Yiğit'e evine gelmesi için yalvarmaya başlamıştı.
Evine gelmesini istiyor ve artık bir şeyleri yapmak istiyordu.
Düşüncesi bile deli ediyordu.
Yiğit her ne kadar gelmek istemesede, kabul etmek zorunda kalmıştı.
İkisi konuşmadan yürüyorken, Yiğit Emre'yi düşünüyordu. Bora ise onunla yapacağı şeyleri.
Bora'nın evine vardıklarında zaten birisi dışarı çıkıyordu.
Bora ona gülümseyip bir şeyler söyledi. Daha sonra onu uğurladıktan sonra Bora'nın evine girmişlerdi.
Yiğit merakla "O kimdi?" Diye sordu.
Bora ise dikkatsizce konuşarak "abim" dedi.
"Öz mü?"
"Evet öz ne alaka ki?"
Yiğit'in kafası karışmıştı, günlükte bahsederken hiç kardeşim yok diye bahsetmişti.
Bunu hemen sormalı bir açıklık getirmeliydi.
Bora bir süre ortaklıktan kaybolmuştu ki, elindeki meyve suları ile geri döndü.
"Bora?"
"Şhht."
Bora dudağını ısırıyordu.
"Bora? O..."
"Şhht."
Bora parmağını Yiğit'in dudaklarına bastırmıştı.
Bora hızlı bir haraketle onun bacak arasındakini avucu içine almıştı.
"Bora yapma. Hazır değilim."
Onun elini hemen itmişti. İstemsizce ondan korkuyordu.
"Seni istiyorum. Bana biraz izin ver, seni dünyanın en mutlu insanı yapacağım."
Parmağını Yiğit'in göğsünden gezdiriyordu.
Yiğit'in kalbi korkudan çok hızlı atıyordu. Kaçmak istiyordu ama şu anda pek kaçamazdı sanırım.
Bora Yiğit'i sertçe koltuğa itip üzerine çıktı.
Yiğit normalde güçlü bir insan olmasına rağmen Bora ondan kat kat güçlü biriydi. Bora Yiğit'i çoktan kıstırmıştı, üzerine oturup kalçasını hareket ettirdi.
Bu Yiğit'i fazla rahatsız etmişti.
Üzerinedekini itiyordu.
"Bora kalk üstümden! İstemiyorum!"
"Bak biraz teslim ol, o zaman rahatlayacaksın. Benim ol."
Hala üzerinden kalmıyor onu tahrik etmeye çalışıyordu.
"Bora!"
Yiğit onun boynunu zorla öpmeye başlamıştı.
"Bora bırak beni! İstemiyorum diyorum!"
Yiğit sertçe onu ittiğinden ondan kurtulmayı başarmıştı.
"Uzak dur!"
Yiğit aşırı sinirliydi, onunla olma düşüncesi bile midesini bulandırmaya başlamıştı.
Yiğit çantasını alıp kapıya yöneldiğinde ve sertme kapıyı açmaya çalıştığında başarılı olamamıştı.
Çünkü kapı kilitliydi.
"Bora! Aç şu kapıyı!"
"Sakin ol Yiğit. Seni seviyorum ve bu tarz şeyler istiyorum. Merak etme çok zevk alacaksın. Bütün gece benim adımla inleyeceksin."
"Kimsin sen lan?! Günlüğün sahibi böyle olamazdı ki. Ayrıca nasıl abin olabilir ki."
Bora kısa bir hamle yapıp ona yaklaştı ve sıkıca sardı. Boynunu öpmeye başladı. Yiğit ise kaçmaya çalışıyordu.
"Bak Yiğit!"
Bora ondan uzaklaşıp karşısına geçti.
"Ben istediğini alırım! Benim olacaksın değiysem benim olacaksın?! Ayrıca abi ne alaka?!"
"Günlüğün sahibinin abisi yoktu ki? Kardeşi yoktu!"
Bora bembeyaz oldu.
Dişlerini sertçe sıktı.
"İyi anladın yani akıllı çocuk!"
"Sen o değilsin. Sen günlüğün sahibi değilsin."
Bora sinsice güldü. Hala deli gibi istiyordu onu. Oyunun bozulması sinirini bozsada belli etmedi.
"Evet günlüğün sahibi ben değilim. Ayrıca gerçek kişiye de biliyorum. Biz orada gülüşüp eğlenirken bizi izliyordu. Tehdit ettim onu, Yiğit'e bir şey söylersen istediğim her şeyi yaparım diye tehdit ettim.
Bizi izledi ama yanımıza gelmedi, sen benim olacaksın!"
"Şu kapıyı aç ve sana verdiğim günlüğü ver!"
Yiğit çok sinirliydi, sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Bu yalana inandığı için ise kendine kızıyordu.
Bora kısa süre ortadan kaybolup geri geldi, elindeki mavi ajanda ile sırıttı.
"Bunu mu istiyorsun?!"
Bora günlüğün sayfalarını yırtmaya başladı, Yiğit'in sanki ömrümden önür gidiyordu. Kısa bir hamle ile bütün sinirinin verdiği etki ile ona yumruk attı.
Bora bir an sendeledi ve Yiğit elindeki günlüğü ve yerdeki yırtık sayfaları hızla eline aldı.
Sonra yine hızlı bir şekilde ona vurdu. Eline gelen sert bir şey ile kafasına vurdu. Neye uğradığını şaşıran Bora acı çekmek ile meşgulken, Yiğit onun pantolonunun ceplerine bakıyordu.
Kısa sürede aradığını bulmuştu. Anahtarı hızla kapıya yerleştirip çevirdi, daha sonra hızla dışarı kaçtı, artık elinde yırtılmış günlük ve gerçekler vardı.

Günlük •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin