Göz yaşları önünü görmesine engel oluyordu.
Şimdi ne yapacaktı?
Elindeki günlüğün yırtık sayfalarını yapıştırmaya çalışıyordu, ama sanki daha çok mahvediyor gibiydi.
Sinirle kafasına vurdu.
"Nasıl kandım ben nasıl?"
Ama şimdi ne yapacaktı?
Emre'yi sevmeye devam mı etmeliydi? Yoksa günlüğün sahibini mi aramalıydı.
Kafasına bir kaç kere daha vurdu. Sinirle ayağa kalktı ve bir sağa bir sola yürümeye başladı.
Ellerini cebine sokmuştu. Sinirle nefes alıp verirken, bir an sertçe elini geri dışarı çıkarmasıydı bir kağıt parçası cebinden uçarak yerde yapıştırmaya çalıştığı günlüğün üstüne düşmüştü.
Aklına gelen düşünce ile yutkundu.
Göz yaşlarını sağ eliyle sildikten sonra günlüğü ve kağıt parçasını aldı.
Günlüğü masanın üzerine bıraktı, kağıt parçası ise titrek ellerindeydi.
Yavaş bir haraketle katlanmış kağıdı açtı.
Nefes nefeseydi, ve açtığında da anladı.
Bu ders notlarıyla ama yazıyı tanıyordu.
Bayılacak gibi oldu, kaskatı kesildi.
Bu yazı günlükteki yazı ile aynıydı.
Bu katlanmış kağıt parçası ise Emre'ye aitti.
Ellerindeki kağıt parçası yere doğru savruldu. Yiğit de dizleri üzerine çöktü.
Titreyen bedenine hakim olmaya çalıştıysada fayda vermemişti.
"Aptal Yiğit! Aptalım! Bunca zamandır yanımdaydı! O olmadığını düşündüğüm zaman bile ona aşık oldum.
Onu kendi ellerimle sessizliğinde boğdum."
Acı çekercesine bağırdı.
Kendisini dövebilmek istedi, bunu yapamadıysada kendisine çok saydırdı.
Saçlarını sertçe çekiyor ve havada kalmalarına aldırmıyordu.
Sinirden yanakları kızarmıştı.
Gözlerinin içi kırmızıydı.
Bir anda hızla ayağa kalktı. Onunla buluşmalıydı.
Ama ayağa kalkacak gücü kuvveti yoktu.
Onunla bir an önce kavuşmak istiyordu.
Telefonunu alıp bulanık gören gözleriyle mesaj yazdı. Onu meraklandırmayan, gerçekleri bilmiyormuş gibi çağırdı. Bir anda kendisinden kaçmasını kaldıramazdı artık.
Adresini de çabucak yazdıktan sonra elindeki telefonu kenara fırlattı.
Yatağının üstüne yatıp var gücüyle ağladı.
Onu kendi elleriyle susturmuştu. Onu sessizleştirmişti.
Sahilde bahsettiği kişi de kendisiydi ya. Onun o gün söyledikleri geçti aklından.
"Sevdiğim kişi bana yakın gibi ama aslında fazla uzak.
Bağırasım var gibi ama susturuluyorum.
Gözlerim var ama kör gibiyim.
Umutsuz zamanlarımda bir ışık arıyormuş gibi."
Yutkundu. Bunca zaman yanı başındaydı, Bora elini tutarken oradaydı.
Günlüğün sahibi hep ama hep yanı başındaydı.
Gözlerini elleri ile kapattı.
Bir süre sonra kapı zilini duyunca hışımla ayağa kalktı. Başı dönmesine rağmen hızla koştu. Ve sahilde söyledikleri bir kez daha aklından geçti.
"Ah sessizliğim.
Belki bu kadar sessizliğime bürünmesem, böyle olmazdı."
Kararan gözlerine aldırmadan hemen kapıyı açtı.
Kendisini gördüğünde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı.
Hemen içeri girdi, Yiğit ayakta kalmaya güç yetiremeyerek diz çöktü.
Emre de onunla beraber yere oturdu.
"Yiğit ne oldu? İyi misin?"
Telaşı yüzünden okunuyordu, bu Yiğit'e tebessüm ettirmişti.
Yiğit bir şey demeden pembeleşmiş dudaklarını onun titreyen dudaklarına bastırdı.
Haraket ettirmediler, Yiğit bir süre sonra onun elini yanağında hissettiyse de bu onu kendisinden ayırmak içindi.
"Y-Yiğit? Sen böyle şeyler yapma."
Yiğit yorgun bakışlar ile ona baktı.
"Biliyorum. Her şeyi de biliyorum."
"Ne demek biliyorum."
"Senin günlüğün gerçek sahibi olduğunu biliyorum işte! Salak! Neden gelmedin?! Neden o gün sen gelmedin!
Niye o piç geldi?! Neden ona inanmama izin verdin? He?! Onu günlüğün sahibi sanarken, onu sevmem gerekiyor diye düşünürken seni sevdim ben!
Ben senin günlüğün sahibi olduğunu bilmeden önce sevdim!
Yeter artık! Sessizliğinde falan boğulma.
Artık bitti. Bitti. Tamam mı? Aptal. Neden inanmama izin verdin?"
Şimdi artık ikiside ağlıyordu.
"Korktum. Korktum. Korktum işte! Asıl salak sensin?! Nasıl inandın ona? Benden daha iyi olduğunu söyledi, ben daha mutlu ederim dedi."
"Salak! Edemedi ki! Edemedi! Geri zekalı! Beni sen mutlu ettin."
Emre gözlerini kaçırdı.
İkisi de göz yaşlarına hakim olamıyordu.
"Seni seviyorum, seni seviyorum. Sakın beni unuttum deme sakın."
"Söylesene bunu nasıl yapayım ki? Yapsaydım daha önce yapmaz mıydım?"
Yiğit onun yanaklarından tutup kendisine çekti, ilk defa bir erkeği öpüyordu ve bu çok güzeldi.
Dudakları birbirlerine uyumlu bir şekilde hareket ettiriyorlardı.
Yiğit'in ıslak ve sıcak dudakları Emre'nin titrek dudakları ile adete dans ediyordu.
Nefesleri kesilince durdular.
"Seni seviyorum. Seni bırakmama asla izin vermeyeceğim. Asla."
"Bende seni seviyorum. Çok seviyorum."
Emre her şeyin bir rüya olacağını düşündü, sanki rüya gibiydi her şey.
Nasıl kendisini sevebilirdi ki? Buna aklı almıyordu. Ama mutluluktan bütün bedeni titriyordu.
Parmalarını Yiğit'in dağınık saçlarına geçirip onları düzelletti.
Sonra onu yerden kaldırdı ve ona sorduktan sonra odasına doğru götürdü. Yatağının üzerine oturttu ve oda yanına oturdu.
Hala şok içindeydi ama onunla ilgileniyordu.
İkisinde hala ağlamaklıydı.
"Emre?"
"E-efendim."
Yiğit gencin karşısına geçti, parmağını onun yüzünde gezdirdi. Gamzesinin olduğu yere geldiğinde oraya hafifçe dokundu ve sonra küçük bir öpücük bıraktı.
Bu Emre'yi öldürecek gibi hissettiriyordu, nefesi kesilmiş ve hala her şey gerçek değil gibi hissettiriyordu.
"Anlatsana, beni nasıl sevdiğini anlat. Günlüktedirlerden daha fazla şey anlat"
"B-ben b-en..."
Yiğit bir an telaşla ayağa kalktı.
Yalpalayarak yürüyordu ama buna rağmen odada olan ve sayfaları yırtılmış günlüğü telaşla getirdi.
"Emre. Özür dilerim. O yaptı o pislik yaptı. Özür dilerim. B-ben düzelteceğim bunu söz veriyorum."
"Önemli değil. Önemli değil."
"Önemli işte."
Yine sinirle saçlarını çekmeye başlamıştı.
"Yiğit yalvarırım yapma şunu. Canını acıtma."
Emre'nin göz yaşları yine iki yanından akmaya başlayınca Yiğit hemen yanına geldi.
Göz yaşlarını parmaklarıyla sildi.
"Tamam yapmıyorum. Artık istemediğin bir şeyi asla yapmam."
"Yiğit, ben seni çok seviyorum biliyorsun değil mi? Günlükte tabirini kullanamadım bazen. Ben bunu asla söyleyemem gibi hissediyordum.
Bu aşka asla karşılık bulamam sanardım.
Demekki bazen oluyormuş.
Ben senin her şeyine aşığım be Yiğit."
Yiğit'in elini kendi kalbinin üzerine koydu.
"Bu varya bu, seni sayıklıyor."
Yiğit fazla etkilenmişti.
"Yemin ederim ki seni seviyordum, sadece günlüğün sahibi o sandığım ve mecbur onu sevmem gerekir düşüncesiyle söyleyemiyordum. Yemin ederim ben seni seviyorum. Günlüğün sahibi oldun diye değil. Sen olduğun için seni seviyorum. Yalvarırım artık mutlu ol, sessizliğinde boğulma.
Ben senin yazına bile aşığım."
Daha sonra ikiside birbirlerine sarıldı.
"Eğer sabah kalkarda bunun bir rüya olduğunu öğrenirsem seni öldürürüm."
"Bende."
İkiside göz yaşları eşliğinde güldüler.
Sanki yırtılmış günlük onlara bakıyordu, sanki diyordu ki benim sayemde.
Birbirlerinin kokusunu içine çekiyorlardı.
Huzur güzel şeydi.✨
Beni bilen bilir, birbirlerine açıldıktan sonra çok uzatmam.
Daha önceki hikayelerimde de öyleydi, bazen hikaye okuyorum, he mutlu oldular seviniyorum yine bir şey çıkıyor sonra.
Ben öyle bir şey yapmayı pek sevmediğim için genellikle hemen bitiriyorum. Büyük ihtimalle diğer bölüm final olur, ama benim hikayelerimi seven biri isen sana güzel bir haberim var. Bir hikaye gelecek bu bittince.
Hepinizi öptüm. ❤️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük •bxb•
Ficção Adolescente"Yiğit okulda bulduğu günlüğü merak ederek okumaya başladı. Ama bu günlükte bahsedilen tek şey bir erkeğin kendisine hayran bırakacak derecede aşık olmasıydı. Bu kişi kimdi?"