Aşık oldu. Bildiğiniz aşık oldu.
Aşık oldu. Gerçek aşk.
Bildiğimiz aşk. En masumundan, en temizinden, en güzelinden.
Görmediği birine aşık oldu.
Yazısına aşık oldu. Günlüğe sinen kokuya aşık oldu. Kendisine duyulan aşka aşık oldu. Cümlelerine aşık oldu. Sözlerine, nokta virgül koyuşuna bile aşık oldu. Suratına veya cinsiyetine aşık olmadı. Ruhuna aşık oldu.
Onunla gece bir şeyler yapmak için aşık olmadı, saçlarını koklama isteğine aşık oldu.
Mükemmel aşkına aşık oldu, kıyamayışına aşık oldu. Bütün harfleri kendisine özgü bir şekilde yazışına aşık oldu.
Yazdığı rakamlarına bile aşık oldu. Hayran kalıyordu ona, günlüğü sürekli okuyor ve sürekli aynı yerlede gözleri doluyor ve aynı yerlerde gülüyordu.
Babası ile geçen olaya hep gülüyor, sessizliğimde boğuluyorum dediği her yerde gözleri doluyordu.
Ona acı çektirmiş olmasına katlanamıyordu. Onu bulmak, ona sarılmak ve "Artık acı yok" demek istiyordu. Saçlarının rengini bilmek istiyordu.
Yada gözlerinin rengini.
Mavi mi?
Yeşil mi?
Yoksa kahverengi mi?
Yada ela?
Bilmek istiyordu. Şimdi Yiğit istiyordu, işte şimdi Yiğit onun hangi rengi daha çok sevdiğini bilmek istiyordu.
Yada kirpikleri uzun mu kısa mı?
Yüzü nasıl?
Saçları uzun mudur kısa mıdır?
Ama her defasında fark etmez diyordu. Her defasında ne olursa olsun onu öylece bulmak istiyordu.
Kendisine çok masum aşık olduğunu biliyordu, oda aynı şekilde aşık olmuştu ona. Fazlasını istemeden, masum ve temiz.
Sandıkları gibi değilde tertemiz aşık olmuştu. Sadece aşık olmuştu. Onu görmek için yanıp tutuşuyordu artık. Dayanamıyordu.
Neden ortaya çıkmıyordu?
Hala korkuyor muydu? Yada artık kendisini sevmiyor muydu?
Artık ona çok acı çektirdiği için kendisini unutmasından korkmaya başlamıştı.
Unutmasın istiyordu. Bu aşkı kaybetmek istemiyordu.
Onu bulmak ona sarılmak istiyordu. Ve onun hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak.
Gözlerine bakmak istiyordu. Ne renk olduğu umrunda değildi. Yada cinsiyetinin erkek olması umrunda değildi, ona aşık olmuştu ve aşık olduğu şey ruhuydu. Tabiki bedenini merak ediyordu ama sevdiği şey ruhu, karakteriydi. Yada iyimserliği, mükemmelliği. İşte bunlara çoktan aşık olmuştu.
Nasıl aşık oldu bilmiyordu ama olmuştu.
Görmediği birine de aşık olmuştu. Ve artık yanıp tutuşuyordu. Her gün onu bulacağını ümit ediyor ama her gün sadece hüsran buluyordu. Böyle olmayacaktı, onun duyacağı bir şekilde bir konuşma yapması lazımdı. Bir şekilde kendisini duyması lazımdı. Kendisini anlatması, onu sevdiğini bilmesini istiyordu.
Sen bana aşıksın, bende sana aşık oldum. Diyerek haykırmak istiyordu. Bilsin istiyordu, günlüğünü geri teslim etmek istiyordu.
O günlüğe öyle nazik davranıyordu ki, sanki o günlüğe olacak şey ona olacak gibi davranıyordu. Elinden hiç düşürmediği halde, hâlâ sayfalarını açarken nazik ve yavaş davranıyordu.
Nazikçe çeviriyordu o sayfaları. Öylesine sahip çıkmıştı ki bu emanete, kimse o emanete böyle güzel bakamazdı. Sanki onun kalbi elleri arasındaydı da, onu kırmamak için uğraşıyordu. Boş sayfaları her gördüğünde, keşke buralarda yazılı olsaydı diye içinden geçiriyor ve her seferinde en son sayfayı okuduğunda bittiği için üzülüyordu.
Artık ezberlemişti, her sözcüğü her kelimeyi her cümleyi. Her şeyini ezberlemişti, güzel söyleri de acı sözleri de.
Sürekli beyninden geçiyordu. Sürekli cümleleri kelimeleri düşünüyordu.
O kadar çok yapmak istediği şeyler vardı ki, görmediği saçlarını okşamak gibi.
Yada görmediği o gözlere bakmak gibi.
Ondan özür dilemek istiyordu,
hem ona acı çektirdiği için hemde izinsiz günlüğünü okuduğu için.
Ne de olsa bir insanın günlüğünü okuma hakkına sahip değildi, bunu yapmış olduğu için her ne kadar vicdan azabı çekiyor olsa da böyle bir aşkı bilmeyeceğini düşünerekte kendisini teselli ediyordu.
Ona sarılmak ve "Artık acı yok" demek istiyordu.
Onu tanımak istiyordu.
Gözleri ne renkti mesela?
Mavi mi?
Yeşil mi?
Yoksa kahverengi.
Yada ela mı?
Saçları ne renkti? Uzun muydu kısa mıydı? Zamanında Emre'nin merak ettiği şeyi oda merak ediyordu.
En sevdiği renk neydi?
Aslında hepsinde ne olursa olsun diyordu. İsterse dünyadaki en çirkin insan olsun, o onun ruhuna aşık olmuştu.
Cinsiyet asla umrunda değildi.
Homofobiklerin düşündüğü gibi yatağı düşünmüyordu. Asla onu düşünmüyordu.
Ondan istediği tek şey onu sevebilmekti.
Çünkü onun ruhuna aşık olmuştu, kelimelerine, o kelimeleri yazan beyne aşık olmuştu.
O kelimeleri yazdırtan kalbe aşık olmuştu.
Evet onu hiç görmüş değildi ama bu ona aşık ve hayran olmasına engel değildi. Aslında günlükte geçmemesine rağmen sanki bir çok şeyini biliyordu. Yani yada hissediyordu.
Yolda bir kedi görünce kucağına alacağını biliyordu, öyle hayal ediyordu. Onun kediyi nazikçe okşayabildiğini hayal edebiliyordu. Onu tanımıyordu ama bunları yapacağını biliyordu.
Yaşlı bir kadın gördüğünde yardım edeceğini biliyordu.
Günlükte yazmamasına rağmen onun iyi bir insan olduğunu biliyordu.
Ve bir çok şeyden korktuğunu da biliyordu. İşte bundan onu korumak istiyordu.
Korktuğu şeylerden onu korumak ve onu sessizliğinden çıkarmak istiyordu.
Kendisine en içten gülüşlerini göndersin istiyordu.
Nasıl gülüyordu hiçbir fikri yoktu ama gülsün istiyordu. Onu bulmak ve ebedi olarakta bırakmamak istiyordu.
Şimdi de onun için çabalıyordu. Onu bulmak için.
Onun duyacağı şekilde bir konuşma yapmalı ve düşüncelerini beyan etmeliydi.
Bu yüzden okulun uzun koridorunda yürüyordu. Müdürün odasına doğru ilerliyordu, az önce Selin müdürü bir şekilde odasından çıkarmıştı.
Şimdi ise Yiğit o kapının önündeydi.
Kapıyı hızla açtı ve boş odaya göz attıktan sonra kapıyı kilitledi.
Şimdi yapacağı şey ona pahalıya patlayabilirdi. Uzaklaştırma alabilirdi, yada başka bir ceza, ama yapmak istiyordu ve bunu zorunlu yapmıştı.
Şimdi içinden geçirdiği tek şey duasıydı.
Onun okulda olması ve yapacağı konuşmayı duyması için Allah'a dua ediyordu.
Yoksa pek bir anlamı kalmazdı ya.
Mikrofonun yanına geldi, yada adı her ne ise.
Açma düğmesine bastıktan sonra derin bir nefes aldı. Elleri terliyor ve vücudu titriyordu, öylesine çok heyecanlıydı ki.
Her an yere yığılabilir gibiydi. Başta titrek olan bir sesle konuşmaya başladı."Ses. Deneme.
Herkese merhaba. Biliyorum diyorsunuz ki bu kim? Ben Yiğit Karaman, bazılarınız eminim beni tanıyor ve bu okulun her yerine sesi ileten mikrofonu nasıl kullandığımı düşünüyordur.
Ben beni duysun istiyorum. Yoksa ona ulaşmanın başka yolu yok.
Şu an sadece okulda olması ve beni duyuyor olması için dua ediyorum.Birini bulmak istiyorum.
Bazılarınızın kimi demesini duyar gibiyim. Bazılarınız eminim ki biliyor. Hatta bazıları bu konuda bana kızıyor. Ben günlüğün sahibini arıyorum. Umarım beni duyuyorsundur.
Bir günlük buldum, yapmamam gereken bir şekilde o günlüğü okudum.
Bunun için özür dilerim. Ama bunu yapmasaydım bu mükemmel aşkı nasıl bilebilirdim ki?
Bu günlükte bana duyulan bir aşk var. Çok güzel ve masum.
Gerçek aşk dediğimiz cinsinden. Mükemmel olanından hani.
Ve o bir erkek.
Bende erkeğim, ama bunu takmaya gerek var mı? Yani milletin bacak arasında olan değişikliğe mi aşık oluyoruz.
Hayır.
Aşık olduğumuz ruhtur.
Karakterdir.
Tabikide sevdiğin insanla özel şeyler yaşamak istersin, ama severken bu önemli değildir. Öylece seversin.
Homofobik insanlar umrumda değil.
Günlüğün sahibi çıksana ortaya.
Ben...
Ben...
İşte ben...
Ben sana aşık oldum.
Biliyorum eğer bunu kim duyarsa görmediği birine nasıl aşık oldu diyeceksiniz, yada nasıl bir erkeğe aşık oldu diyeceksiniz. Ama ben onun yazısına aşık oldum.
Bana olan aşkına aşık oldum.
Düşüncelerine, kelimelerine aşık oldum.
Seni öylesine çok bulmak istiyorum ki.
Nolur seni bulmama izin ver. Seni tanımama izin ver, seni görmeme izin ver.
Seninle tanışmama izin ver. Sana çok acı çektirmişim biliyorum, nolur bu acıları dindirmeme izin ver.
Eğer gerçekten beni seviyorsan tek bir şey diyeceğim.
İki gün sonra, yani pazar günü okulun arka tarafındaki parka gel olur mu? Seni orada bekliyor olacağım, saat ikide geleceğim.
Seni bekleyeceğim, orada gelmen için saatlerce de bekleyebilirim.
Yalvarırım gel ve artık benden saklanma.
Çok korkuyorum. Beni unutmuş olabileceğinden korkuyorum. Beni unutma olmaz mı?"Yiğit derin bir nefes aldı ve mikrofonu kapattı. Yutkundu, hala titriyordu. Gelir miydi? Pazar günü gelir miydi?
O titrek bedeni ile öylece dururken dakikalarca çalan ama onun yeni fark ettiği kapıyı duydu. Müdür elbette odasına girmeye çalışıyordu. Ve Yiğit büyük bir ceza alacağını biliyordu, ama yine de buna deyeceğini ve o duymuşsa milyon tane daha ceza alabileceğini düşünüyordu.
Pazar günü diye geçirdi içinden. Gerçekten onu görebilecek miydi? Öğrenecek miydi nasıl biri olduğunu? Yüzünde oluşan gülüşü sildikten sonra kapının kilidini açtı ve yüzü kıpkırmızı olan müdür ile karşılaştı.
Evet sıçmıştı.
Peki Yiğit'i kimler duymuştu.
Nefret saçan homofobikler duymuştu.
Bir kez daha saçma sapan konuşmuşlardı. Ayrıca şok olmuş olsalarda bunu belli etmiyorlar ve hiç etkilemişe benzemiyorlardı.
Shipırcı genç kızlarda duymuştu. Hepsi bir ağızdan gülüyor ve çok tatlı oldularını söylüyorlardı.
Onlar hakkında olacak şeyleri düşünüp gülüyorlardı. Hepsi pazar günü o parka gideceğim dese de hiçbiri gitmeyeceğini biliyordu.
Umursamayan kişilerde duymuştu.
Bunlar genellikle okulun çalışkan kısmıydı. Yine umursamıyorlar ve derslerine odaklanmaya devam ediyorlardı.
Yiğit'in bir erkeğe aşık olduğuna inanamayan kızlarda duymuştu. Aşırı kıskanıyorlar ve günlüğü yazanın ne fazlası olabileceğini düşünüyorlardı.
Kendilerinin daha güzel olduğunu iddia ediyor ve bütün erkeklerin dikkatini çekeriz ki diyorlardı.
Olaylardan haberi olmayanlarda duymuştu.
Bu kim? Ne diyor? Günlük derken? Diye birbirlerine sorular soruyor anlamaya çalışıyorlardı.
Ve bir kişi daha duymuştu.
Aslında em ilgilendiren kişi.
Evet, günlüğün sahibi okuldaydı ve her şeyi duymuştu. İçinde büyük bir şaşkınlık yaşıyor olsa da mükemmel oyuncunla bunu saklıyordu.
Cidden öylesine hiçbir şey belli etmiyordu ki, görseler oyunculuk dalında ödül alırdı o derece.
Sanki bedeni titremiyor gibi davranabiliyordu.
Yada kalbi deli gibi attığını da güzelce saklıyordu.
O konuşmayı bitirince derin bir nefes aldı ve tek bir noktaya bakılı kalarak aklından şu kelimeyi geçirdi.
"Gideceğim."————————————
Eyyoo, beğendiniz mi canlarım. ✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük •bxb•
Teen Fiction"Yiğit okulda bulduğu günlüğü merak ederek okumaya başladı. Ama bu günlükte bahsedilen tek şey bir erkeğin kendisine hayran bırakacak derecede aşık olmasıydı. Bu kişi kimdi?"